Atilla ÇİLİNGİR editör kısıtlı


10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (16)

10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (16)


GEÇMİŞTEN, GÜNÜMÜZE ON'ARLI  YILLARIN İZLERİYLE TÜRKİYE…Unutturmamak için yazdım,         unutulmasın o yıllar..! 1950'li yıllar…

... dünden devam

1957 yılında sekiz yıldan beri oturduğumuz Kumkapı'daki evimizin artık bize küçük gelmesi, ahşap yapısının her geçen yıl daha fazla sorun çıkarması nedeniyle, Beyazıt semtinin hemen aşağısında kalan "Soğanağa Elmas Paşa Sokak'taki"yeni evimize taşınacaktık.

Yeni taşındığımız bina iki katlı betonarme bir yapıydı. Biz alt katına taşınmıştık. Evimizin arka tarafında bir bahçesi vardı. Evin ön cephesi ise boş bir arsaya bakıyordu. Evimizin arka bahçesinde babamın yapmış olduğu kümeste pek çok tavuk çeşidini ve özellikle de Denizli Horozunu tanıyıp, onun upuzun o güzel ötüşüne tanıklık etmiştim.

Bir de babacığımın, hemen kümesin yanında ki boş toprak parçasında yetiştirdiği domates, salatalık, biber, patlıcan gibi belki de ilk ekolojik sebzelerin tadını o günlerde tatmıştım…

Artık her sabah erkenden kalkıp, evimizin alt caddesi olan Nişanca semtinden, Kadırga'daki okuluma kadar yürüyerek gidiyordum.

İlkokulumun son iki yılı, bu yolu yürüyerek geçti. Aslında annem beni yeni evimize yakın bir okula aldırmak istemişti, ancak ben öğretmenimden ve arkadaşlarımdan ayrılmam diye günlerce ağladığımı hatırlarım. Sonunda, benim dediğim olmuş ve çok sevdiğim Basriye öğretmenimden, ilkokul arkadaşlarımdan ve tabii ki, çocukluk aşkımdan ayrılmamıştım..!

Yeni evimizde oturduğumuz yıllarda, evimizin ön cephesinin bakmış olduğu boş arsada oynanan futbol maçlarını da büyük bir zevk ile seyreder, hayallere dalardım. İşte bu futbol maçlarını planlayan, mahallemizde ki gençleri takımlara ayıran Nejat ağabeyi orada tanıdım. Sonraki aylarda annesi ile annemin arkadaş olacağı bu ağabeyim; bana ilk kez Beşiktaş takımının büyüklüğünü anlattı ve ben o günden sonra, Beşiktaş takımının iyi bir taraftarı oldum…

Artık 12 yaşıma girmiştim, yine bu mahallede ' Nişanca Güzeli' Hülya'yı tanıyıp, ilk dansımı onunla yaptım.

'Nişanca'daki Nil Sinemasında' Pazar günleri sabah 10.30 matinesine giderek, ilk 'Kızılderililerle- Kovboyların' savaş filmlerini bu sinemada seyrettim. Bu filmleri, o çocuksu yaşlarımızda biz ne kadar heyecanla, ne kadar ilgiyle izlerdik!

Ama aradan yıllar geçtikten sonra, vahşi kapitalizmin gerçek yüzünü öğrendiğimizde, Kızılderililerin yaşadığı o topraklara, 'Beyazların' nasıl el koyduklarını, tarihin o döneminde; Kızılderili kabilelerinin, 'Apachilerin, Siyuların, Komançilerin'; 'beyaz adam' tarafından topluca nasıl katledildiklerini de belgeleriyle birlikte okuyup öğrenecektik!

Pekiyi vahşi kapitalizmin yeryüzündeki en büyük temsilcisi olan Amerika'nın kuruluşunu anlatan tarihi sicilinde sadece bu ayıp mı vardı?

Yıllarca Amerika kıtasında yaşanan 'siyah - beyaz' ayrımına ne denmeliydi? Bizim nesillerimiz, bu ayrımcılığı dönemin gazetelerine düşen dış dünyanın haberlerinden çok az da olsa biliyordu!

Ama bu ayrımcılığı yakın tarihimizde televizyondan izlediğimiz 'Kunta-Kinte' dizisiyle ve beyinlerimize yerleşen, o unutulmaz görüntüleriyle toplum olarak daha iyi öğrenecektik.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin bu vahşi kapitalizm karşısında çöküşünden sonra, dünya imparatorluğuna soyunan A.B.D; Özellikle Bush döneminde uygulamaya başladığı orta doğu bölgesinde petrole hedefli yeni politikalar; Bu kritik bölgenin altını üstüne getirmiş ve bölgedeki İslami yapılı devletleri ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleştirdiği uygulamalar sonucunda da, milyonlarca Müslüman hayatını kaybetmiştir.

Böylesi bir uygulamadan pek tabii ki, ülkemizde etkilenmiştir.  Özellikle 2002 yılından beri ülkemizi yöneten iktidar partisi ve hükümetinin uygulamış olduğun politikalar;

Demokratik açılımlar adı altında 90 yıllık T.C Devletinin, tüm kazanımlarının neredeyse tamamının sorgulandığı bir süreci de başlatmıştır. 

Ülkemiz; Amerikan'ın ulusal hedeflerini taşıyan, kendi söylemiyle BOP projesinin orta doğuda ki temsilciliğini de yapan hükümet başkanının tek adam söylemleriyle, muhafazakâr ve İslami yapıya doğru giden bir sürecin içerisine çekilmeye başlanmıştır… (Bu süreçlere 2000 ve 2010 yıllarda daha çok değineceğim…)

Yine o yıllarda yaz akşamlarının en büyük keyfi olan; herkesin elinde torba, torba ayçekirdekleri ile gittiğimiz, film boyunca yerken tuzundan dudaklarımızın şiştiği, film arasında içtiğimiz çamlıca gazozu ile serinlediğimiz yazlık sinema bahçelerinin ilk keyfini; Kadırga'da ki Işık Sineması ile Nişanca'daki Nil Sinemasında tattım...

Bu çocukluk yıllarımın sonlarını yaşadığım bu evde, benim kader çizgimi belirleyen ve geleceğime yön veren çok önemli bir olay gerçekleşecekti!

devam edecek ...