Bakan Yusuf Tekin, Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan değerlendirmesinde "Türk toplumunun ahlaki ve dinî değerlerini sömürerek açıkça aldatan FETÖ yapılanmasına içkin gerçekliğin, tüm yönleriyle ve açıkça görünür olduğu 15 Temmuz menfur darbe girişiminin üzerinden tam yedi yıl geçti." diyerek şunları kaydetti:
"Bu süre içinde, söz konusu girişimin tarihsel ve güncel boyutlarını oldukça geniş bir içerikle ve analitik bir üslupla ortaya koyan zengin bir müktesebat üretildi. İlave olarak siyasal tarihimizde çokça örneğini gördüğümüz ve aşina olduğumuz darbe ve vesayet olgusu/dinamiği özgün bir perspektifle ve demokrasimizin geleceğine ışık tutacak bir biçimde yeniden ele alındı.
Kuşkusuz üretilen müktesebatın içerdiği tespit ve öneriler, FETÖ yapılanmasının tekabül ettiği gerçekliğin anlaşılması kadar, Türk siyasal ve hukuk düzeni ile Türk demokrasisinin geleceği bakımından da yaşamsal bir önem taşımaktadır. Bu ihanet karşısında gösterilen ülke ve millet sevdasının görünür hâli olan destansı "millî direniş" ruhunun öyküsünün gelecek kuşaklara aktarılması ve devamının sağlanması açısından da belirtilen müktesabat çok önemli bir işlev görecektir.
Oluşan bu literatürün bize anlattığı en temel şey, o tarihe kadar büyük bir maharet ve özenle gizlenen devleti ele geçirme arzusu ile FETÖ'nün "kesinlikle" devletin tüm kurumlarına sızan ve buradan hareketle de meşru sivil iktidarı devirmeyi hedefleyen nitelikli bir suç/terör örgütü olduğudur.
15 Temmuz'un birinci ve belki de en önemli sonucu olarak ifade ettiğimiz bu tespitin içindeki "kesinlik" vurgusu büyük bir önem taşımaktadır. Zira FETÖ yapılanmasına dönük mücadele süreci, bu örgütün gizli ajanda ve hedeflerinin farkına varan siyasal iktidar tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinden çok daha önce başlatılmış ve gerek dershane tartışmaları gerekse akabinde yaşanan 17-25 Aralık yargı merkezli darbe teşebbüsleri ile açığa çıkan "paralel devlet yapılanmasına" dikkat çekilmiştir. Siyasal iktidarın o günkü koşullar altında yaptığı ve toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edilen bu tespit, 15 Temmuz gecesinde yaşanan menfur girişimin neticesinde tüm toplum kesimlerince paylaşılan ortak bir kanaate dönüşmüş ve FETÖ yapılanmasının terörizmle ilişkisi açık bir şekilde tescillenmiştir.
Böylece söz konusu yapının terörist niteliği hukuksal bir kesinlik kazanmış ve bu da 15 Temmuz'un ikinci ve diğer önemli sonucunu doğurmuştur. Bu sonucu, elli yıla yakın süredir devam eden örgütlenme süreci boyunca neredeyse tüm kamu kurum ve kuruluşlarına sızan örgüt müntesiplerinin tespit edilmesi ve devletin bu kişiler ile bunların yol açtığı zararlardan kurtarılması ve bir anlamda arındırılması şeklinde özetlemek mümkündür. Devletin FETÖ unsurlarından ayıklanması, ülkenin bekasına ilişkin önemli bir tehdit odağını ortadan kaldırdığı gibi bürokrasinin de daha rasyonel ve etkin bir şekilde yönetilmesinin de önünü açmıştır. Zira, akademik ve bilimsel düzeydeki bu tartışma ve çalışmalar, bir yanıyla kendisiyle hukuksal düzlemde mücadele edilen bu ve benzeri nitelikteki terör örgütlerinin istifade ettiği sosyolojik gerçekliğin anlaşılmasına yardımcı olmakta, diğer yanıyla ise karar alıcıların orta ve uzun vadeli eylem planlarının oluşmasına ve dolayısıyla devletin yeniden yapılandırılmasına dönük yol haritasının belirlenmesine katkı sağlamaktadır. Bu yöndeki araştırma ve analiz çalışmalarının nicel ve nitel açılardan daha da gelişmesi ve karar alma süreçlerine ilişkin somut etkiler üretmesi büyük bir gereklilik ve ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Bu doğrultudaki gereklilik ve ihtiyacın kendisini en yoğun şekilde hissettirdiği alanların başında ise hiç şüphe yok ki eğitim alanı gelmektedir. Nitekim FETÖ yapılanması da esas olarak eğitim alanındaki varlığıyla tebarüz ve temayüz etmiş, toplumsal imaj ve algısını oluşturmanın yanı sıra nitelikli insan kaynağını kendi ideolojik çıkarları yönünde devşirme ve ekonomik kapasitesini geliştirme imkanını da öncelikli olarak bu alandan sağlamıştır. Eğitim alanı üzerinden kurduğu/kurabildiği iletişim kanalları vasıtasıyla tüm toplumsal kesimlere ulaşabilme becerisini gösteren FETÖ yapılanması, söz konusu becerisini milli ve manevi değerlerin istismarına dayalı olarak kurguladığı takiyeci bir stratejiyle desteklemiş ve kendisi için geniş bir nüfuz alanı üretmiştir. Özellikle 28 Şubat 1997 yılında yaşanan süreç ile birlikte kendilerine bu alanın sunulduğunun altını çizmek gerekir. FETÖ'ye açılan her türlü denetimden ve açık gözlemden uzak olan bu nüfuz alanı; bireyin ve bireysel niteliklerin yok sayıldığı, örgütsel akıl ve kimliğin tüm üyeler için geçerli tek gerçeklik haline geldiği, serbest tartışma ve rızaya dayalı iknanın yerini örgütsel yapıya biat ve adanmışlığın aldığı ve nihayetinde kendisine insanüstü bir önem ve değerin atfedildiği örgüt liderinin "mistik varlığının" her bir bireyin iradesini kuşatan ve temsil eden ortak iradeye dönüştüğü bir istismar alanı olagelmiştir. 15 Temmuz menfur darbe girişimi, bu istismar ve sahtekarlık alanının açığa çıkmasına olanak sağlamış ve eğitim alanının FETÖ'cü etki ve yöntemlerden arındırılmasına dönük gerekliliği somutlaştırmıştır. Kaldı ki FETÖ terör örgütüne yönelik mücadelenin tam anlamıyla başarıya ulaşabilmesi de bu gerekliliğin hakkıyla idrak edilmesine ve icap ettirdiklerinin yapılmasına bağlıdır.
Türkiye'nin FETÖ'cü çeteyle halihazırda devam eden haklı ve ahlaki mücadelesinin ana temelini ve istikametini, her türlü ilke ve değerin araçsallaştırıldığı bu ve diğer istismar alanlarının yok edilmesi oluşturmalıdır. 15 Temmuz'a giden süreci doğuran sosyo-politik, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-psikolojik koşullar ortadan tamamen kaldırılamadığı sürece, FETÖ ve benzeri yapıların yeniden ve daha güçlü biçimde kök salabileceği unutulmamalıdır. Bürokrasi alanlarını yeniden yapılandıran ve FETÖ'cü unsurlardan arındıran Türkiye, eğitim alanındaki değişim sürecini de kararlı bir şekilde sürdürmeli; insan hak ve onurunu esas alan, çoğulculuğu ve demokratik idealleri benimseyen, millî manevi değerlerle ve evrensel ilkelerle uyumlu olan, bilimsel ve akademik becerilerin gelişmesini sağlayan, özgün, özgür ve özgürlükçü bireylerin yetiştirilmesine odaklanan bir eğitim sisteminin inşasını gerçekleştirmelidir. Bireysel aklın, bireysel iradenin ve bireysel yeteneklerin kendi özgünlükleri içinde gelişebildiği ve toplumun ortak çıkar ve değerleriyle uyumlu olacak biçimde harmanlanabildiği bir ülkede, mevcut ve potansiyel tehdit odaklarının var olma koşulları ya bütünüyle ortadan kalkacak ya da en azından minimal bir düzeye inecektir. Bu ise yalnızca devlet yöneticilerinin veya siyasal karar alıcıların çabasıyla değil, tüm toplumsal kesimlerin dahil olduğu kolektif bir mücadele bilinci ile mümkün olabilir.
Süregiden akademik araştırma ve çalışmaların da söz konusu mücadeleyi destekleyecek ve dahası teşvik edecek biçimde yoğunlaşması ve politika belirleme ve uygulama süreçlerine dönük somut öneriler içermesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki FETÖ ve benzeri yapılara yönelik mücadelenin kesin bir başarı ile sonuçlanabilmesi için elzem olan bu husus, aynı zamanda cumhuriyetimizin yüzüncü yılına denk düşen 2023, Anadolu'daki varlığımızın bininci yılına karşılık gelen 2071 ve "Türkiye Yüzyılı"nın inşası hedeflerine ulaşabilmenin de temel gereklerinden biridir."
Ankara,Milli Eğitim Bakanlığı
belediye365.com