Yakın zamanda ekranlara veda eden Adım Farah dizisinin güçlü karakteri Bade’yi canlandıran Burcu Türünz, kendinden de bahsederek oyunculuğu hakkında merak edilenleri MAG Okurları için yanıtladı.
Ekranlara yüksek enerjinizle giriş yaptınız. Öyle ki her geçen gün hayran kitleniz artmakta. Peki, ekrana yansımayan Burcu Türünz’ü anlatabilir misiniz?
Kendimden bahsetmeyi her zaman biraz zor bulmuşumdur. Kendimizi tanımlama biçimimiz, alıştığımız kalıp cümlelerle ilerlese de kendim dâhil, bir şeyi tanımanın en güzel yolunun onun özünü görmek olduğuna inanıyorum. Tabii buna yaklaşabilmek biraz rastlantı, biraz zaman, biraz merak. Herkes gibi kendi dünyası olan biriyim. Bu dünyanın içinde geçmişim, şimdim, geleceğim, temennilerim, hayallerim ve özlemlerim var. Kimi zaman gülerek, kimi zaman sızlanarak pek çok duyguyu sara sarmalaya adım adım yolumu yürüyorum. Hepimiz gibi. Herkes gibi.
Burcu kimdir derseniz; hayatını sevdiği şeylerle geçirmeye özen gösteren, anlamlı ilişkilerin ve gerçek bağların izini süren, çoğu zaman teslimiyette, sarılmayı ve kalpten kalbe konuşmayı seven biri diyebilirim.
Sizi en son “Adım Farah” dizisi ile ekranlarda izledik. Oynadığınız karakter Bade için neler söylersiniz? Oynadığınız role adapte süreciniz kolay oluyor mu?
Bade, karanlık tarafa doğmuş aydınlık bir kadın. Ataerkil bir düzende kendi adaletini kendi yöntemleriyle sağlayan karanlık bir ailenin, her iki düzen için eğittiği bir avukat. Dolayısıyla legal ya da illegal, iki düzeni de çok iyi biliyor. Ezber kadın algısına karşı ve beklenen kadınlığa rağmen bu düzenin asi, güçlü, feminist kadın karakterlerinden biri. Onunla yolculuğumda kadınlığın başka yönlerini, ailenin anlamını, adaletin ne olduğuna ya da olmadığına dair pek çok şeyi keşfettim. Bade bana, ben Bade’ye çok şey kattık.
Oynadığım karakterleri anlamaya, yaklaşabildiğim kadar yaklaşmak benim için önemli. O, çizilmiş resmin bir parçası ve benimle hayat buluyor, ruhuna kavuşuyor. Özünde, ben bir mesele anlatıyorum. Anlatacak meselesi, karakterin bunu anlatma derdi ne kadar büyükse; o meseleyi anlamak daha derin bir kazı gerektiriyor ve keyifli hale geliyor. Her karakter, insanı anlamaya dair yapılan bir kazı çalışması gibi geliyor bana. Her kazı çalışmasında ruha bürünmek için bekleyen öyle parçalar kalıyor ki, bu parçalar bir araya gelip her defasında Geppetto’nun ellerinden çıktıktan sonra can bulmak için son dokunuşu bekliyor. O da kameranın tanıklığı. Bu tanık inanmadığı zaman, içimizdeki Pinokyo’nun da burnu uzuyor... Dolayısıyla içsel olduğu kadar bir yandan kameranın tanıklığı, diğer yandan seyirciyle de hem işteş hem dışsal da bir süreç. Birlikte iç içe anlamlanıyoruz. Birlikte aynı anda olma hâli çok kıymetli.
Sosyal medyaya ne kadar hâkimsiniz? Sizin için ne ifade ediyor?
Sosyal medya benim için, büyük veriye ayak izlerimizi bıraktığımız kuvvetli bir ağ ve bu ağda dezenformasyon oranı da çok yüksek. Dolayısıyla takip ettiğim hesaplarda ruhsal olarak bana iyi gelecek olanlar arasında bir filtreleme yapıyorum. Her ne kadar bilgi akışına maruz kalmayı engelleyemesek de bunun dozunu dengelemek ve kaynaklarını olabildiğince sağlamlaştırmak bizim elimizde. İletişim kurmanın farklı katmanlarını keşfetmek gibi artıları olsa da, daha anlamlı ilişkiler kurduğumuz bir dönemi de kendi elimizle yitiriyoruz gibi geliyor bazen. Merak etmekten, yenilenmekten, araştırmaktan, gördüğümüz her şeye hissettiğimiz sorumluluktan uzaklaşmak zor; ama anlamlarımı benden çalacak ve beni algı manipülasyonuyla mutsuz edecek her şeyden arkama bakmadan uzaklaşabilirim.
Dijital projelere nasıl bakıyorsunuz? Dijital projeler mi, yoksa televizyon mu size daha yakın?
Bir oyuncu olarak, oynamanın her türevini seviyorum. Aldığım keyif baki olduğu ve inandığım bir ekiple çalıştığım sürece seyirciyle buluştuğumuz platformun dijital ya da konvansiyonel olması benim için ayrıntı. Dijitalde daha cesur ve özgür içerikler yapabiliyoruz; konvansiyonelde günümüzde, saatimizde hanelere aynı anda konuk oluyoruz. Tabii çalışma saatleri, meselenin yetişmesi ve düzeni anlamında bambaşka taraflarını da konuşabiliriz. Çalışmayı çok seven bir oyuncu olarak her ikisine de keyifle uyum sağlayabilirim.
Ufukta yeni projeler var mı?
Dilerim içimize sinen, keyif aldığımız bir projeyle yine sevenlerimizle buluşuruz.
Oyunculuk kariyeriniz dışında şarkı sözü de yazıyorsunuz. Bu tarafa ilgiliniz nasıl başladı?
Şarkı sözü yazdığımı çok yakın çevrem bilir aslında. Bu keyif aldığım, kendimi bildim bileli içimden gelen, akışta bir yaratım hâli. Sevildiğini gözlemliyorum. Mutlu oluyorum. Ele avuca sığıp da henüz ürüne dönüşüp dinleyicilerle buluşmasa da, belki bir gün dönüşür, kim bilir.
Moda ile aranız nasıl? Trendleri takip eder misiniz?
Her ne kadar giyimimiz kimliğimizin bir parçası sanılsa da, ben modayı çok takip ettiğimi söyleyemem. Sezgisel bir yerden giyiniyorum. O gün nasıl hissediyorsam, onu takip ediyorum. Galiba bana benzeyen bir tarzım var. Ne bileyim, ben gibi işte. Bir de hâlâ alışverişi çok sevdiğimi söyleyemem. Ben biraz sevdiği parçalara tutulan, o parçaları dönüştürerek giyen biriyim. İlgim daha çok yolculuğumda ve maneviyatta oldu galiba. Bu yüzden kıyafet bir tık geriden geliyor bende hâlâ