Tarih: 06.04.2024 21:49

“Oyunculuk Tutkusuyla Doğdum”Tolga Güleç

Facebook Twitter Linked-in

“Öyle Bir Geçer Zaman ki” ve “ Poyraz Karayel” dizileri ile akıllara kazınan ve sonrasında yer aldığı yapımlarla geniş bir hayran kitlesi edinen Tolga Güleç, proje seçimlerindeki titizliğini anlatarak yeni projelerinin müjdesini veriyor.

 

Oyunculuğa olan tutkunuz nasıl gelişmişti? Bu tutkuyu biraz anlatır mısınız?

Bu bir tutkuydu çocukluğumdan beri ve sonra mesleğe dönüştü. Öncelikle insanın tutkusunun mesleğine dönüşmesi, işini yaparken yorulmamasına yarıyor ve özellikle gelişen “Dur, ben bir de oyunculuğu deneyeyim.” diyebileceğiniz bir şey değil bu. Tamamen içinizde olması gerekiyor, belki de bununla doğmuş olmanız gerekli. Şahsen bende böyle gelişti ve çocukluğumdan gençlik yıllarıma geldiğimde de profesyonel eğitimli bir oyuncu olmanın yolunu aradım, buldum. Hani derler ya “Bu tutku anlatılmaz, yaşanır.” diye, gerçekten benim de kelime ya da cümle haznem bunu anlatmaya yetmeyebilir, çünkü bunu ifade edebileceğim bir cümlem yok. Kısaca şunu söyleyebilirim; kalbinizin istediği gibi yaşamalı ve bunu hayatınız haline getirmelisiniz. Bu tutku da, hırs da, azim de sizi doğru yerlere götürecektir zaten.

 

Yer alacağınız yapımları seçerken her detayına dikkat ediyorsunuz. Bir senaryoyu hangi durumlarda kesinlikle elersiniz? 

Samimi olmasına dikkat ediyorum özellikle. İçselleştirebilmem, içime sinmesi benim için çok önemli. İzleyicinin nasıl kendinden bir şey bulması gerekiyorsa, benim de mantığım ve kalbimin o senaryoyla bir bağ kurması gerekiyor. Asla tercih etmeyeceğim bir senaryoya gelirsek; hiçbir şeye hizmet etmeyip sadece sabun köpüğü tadında olan ve toplumumuzun ahlaki değerlerini farklılaştıran işlerde oynamayı pek tercih etmiyorum ama elbette ki emeğe saygım var, oynayanlara saygım var. Ben tercih etmiyorum, böyle senaryoları eliyorum.

 

O dönemlerde izleyenleri ekrana kilitleyen “Öyle Bir Geçer Zaman ki” ile büyük bir etki bırakmıştınız. Sizin bu proje ile ilgili duygularınız neler? Ekip, senaryo, dönem dizisi, tepkiler nasıldı o zamanlar?

İlk ciddi ve uzun soluklu, profesyonel deneyimimdi “Öyle Bir Geçer Zaman ki”. Sete, kameraya, açılara, kurguya, set hayatına dair hiçbir deneyimim olmadığı gibi, bir bilgi birikimim de yoktu ve özellikle ilk sezon çok zorlanmıştım. İstediğimi, içimde olan biteni kameraya yansıtamıyor gibi hissediyordum ve şu an bunu düşündükçe oldukça normalmiş gibi hissediyorum. Orası bir okul gibiydi. Başta ilk yönetmenim Zeynep Günay olmak üzere birçok isme büyük teşekkür borçluyuz bence, çünkü o okuldan mezun olmak kolay değildi. Basit bir iş yapmıyorduk. Hem senaryo açısından hem o dönemleri yaşamamış bireyler olarak bu bizi zorluyordu. Karakteri bulmam ve bir yerlere getirmem çok zamanımı almıştı. Zeynep hoca ve ekibe sabırları için sonsuz teşekkür ederim. Aynı zamanda seyircide karşılığını bulan bir iş olduğu ve akıllarda yer ettiği için de şanslı bir oyuncu olarak hissediyorum kendimi.

 

“Poyraz Karayel”deki Neşet karakterinin sizde özel bir yeri olduğunu söylüyordunuz. Bundan bahseder misiniz biraz?

Poyraz Karayel, sonradan dâhil olmama rağmen hep içinde yer almışım hissi uyandıran bir set ortamına sahipti. Karakter çok eğlenceliydi ve bana oyun anlamında alan açıyordu. Hem keyif alıp hem işimi keyifle yapmam sebebiyle Poyraz Karayel’in ayrı bir yeri vardır bende; tıpkı Öyle Bir Geçer Zaman ki gibi...

 

Yeni projelerinizle, sevenlerinize müjdeleriniz var mı?

Yeni projeler var tabii ki. En son yeni bir reklam filminde oynadım, çok keyifliydi. İki tane dijitale çektiğim ve girmesini beklediğimiz dizi var: “Yedinin Kraliçesi” ve “Dünyayı Değiştiren Ayten”. Onun dışında geçtiğimiz ay “Güneşi Beklerken Simitçi” ve “Filme Gel” isimli projelerim vizyona girdi, çok yakında dijital kanallarda da gösterilecek. Yine, bir dijital kanalda yayımlanmaya başlayan filmimiz “Beni Sev” var. Onun dışında da tiyatro oyunum “Sır” üçüncü sezonunda devam ediyor. Bu süreçte dizi ve sinema görüşmelerimiz  devam ediyor. Dediğim gibi, bugüne kadar hep kaliteli işlerde yer aldım. Bundan sonrasında da aynı şekilde kaliteli olmasını istiyorum, çünkü iyi bir senaryo, iyi bir yönetmen ve iyi bir ekip başarı demektir. Ben de gelen projeleri buna göre değerlendiriyorum. Ekranlarda olmayı çok özledim; en kısa zamanda güzel, içime sinen, sağlam bir projeyle dönüş sağlayacağım.

 

Sizce huzur nedir? Çok bunaldığınız zamanlarda huzur bulmak için ne yaparsınız?

Huzur bence insanın kendi kendini telkin edip sağlayabileceği bir şeydir. Huzursuz olmak çok kolay; her şeyi dert edersek, en incesine kadar kurcalarsak asla mutlu olamayız. Bazı şeyleri kusurlu sevmek, kusurlu kabullenmek gerekir. Benim için huzur tek başıma içtiğim bir kahve, arkadaşlarımla ya da ailemle yediğim bir yemek veya güzel bir kitap okurken içinde kaybolmaktır. Dediğim gibi, insanlar kendi iç dinginliğini sağlayabilmeli; yoksa mutsuz olmak, huzursuz olmak çok kolay.

 

Doğanın korunması ve hayvan refahı konusundaki tutumunuz nedir? 

En hassas noktama dokundunuz, çünkü bu dünyayı bana göre güzelleştiren en önemli şey tabiat ve can dostlarımız hayvanlar. Bugünümüze baktığımda ikisinin de kıymetinin bilinmediğini görüyorum ve bu beni çok üzüyor. Elimden geldiğince hayvanlara karşı yardım etmeye ve yanlarında olmaya çalışıyorum; hatta kendi sahiplendiğim, Black adında, sokaktan bir kedim ve Paşam adında bir köpeğim var. Onları es geçemeyeceğim. Benim için en büyük huzur kaynağı onlarla geçirdiğim vakit. Hayvan haklarına ve doğaya sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum, yoksa gerçekten dünya yaşanmaz bir hâl alır. Temiz çevre ve can dostlarımızla her şey daha keyifli. Eskilerin dediği gibi herkes kendi kapısının önünü süpürse, herkes kendi kapısının önüne bir kap su ve mama koysa, imkân dahilinde onlara da evini açsa, her şey daha çok güzel olacak. 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —