Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan Halk TV’de Sorel Dağıstanlı’nın Gündem Özel programına konuk oldu.
Gazeteci Barış Pehlivan’ın beşinci kez cezaevine girmekle karşı karşıya kalmasıyla ilgili açılan programda Okuyan, Türkiye’deki yargı sisteminin çokça kuralsızlık barındırdığının altını çizdi. Bunun yanı sıra ortada bir suç olmadığını belirten Okuyan, “Barış suç işlemedi, ki Barış'ın yapmış olduğu haberde suç yok. Asıl sorgulamamız gereken kısmı bu.” ifadelerini kullandı.
İktidarın zamanı geldiğinde sokak gücü olarak kullanabileceği suçları özendirmeye dönük tavır aldığını belirten Okuyan, insanların haksızlıklar karşısında mücadele etmesinin önündeki engelin yargıya ve sistemin bütününe dönük güvensizlikten kaynaklandığını söyledi.
“Laikliği savunuyorsak tarikatları toplumsal hayattan derhal çıkarmamız lazım”
Tarikat ve cemaatlerle ilgili gündemde ise TKP Genel Sekreteri, bugün Partisinin İstanbul İl Örgütü’nün açığa çıkardığı bir haberi aktardı. İstanbul Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü sorumluluğundaki Çocuk Evlerinde kalan devlet korumasındaki çocukların, tek bir kamu görevlisinin bile refakati olmaksızın, Nur cemaatinin bir kolu olan Suffa Vakfı’na bağlı Mutlu Yuva Derneği’nin düzenlediği 40 günlük eğitim kampına alındığı söylenen haberi değerlendiren Okuyan’ın tarikat ve cemaatlerle ilgili açıklamaları şöyleydi:
“Türkiye'de sorumlu her yurttaşın, bilim insanının, sanatçının, hukukçunun, siyasetçinin odaklanması gereken başlıklardan bir tanesi tarikatlar. Çünkü Türkiye'de laiklik başlığı çok soyut, tuhaf bir hal aldı. Laikliği savunacaksak ya da yeniden kuracaksak tarikatları Türkiye'de toplumsal hayattan çıkarmamız lazım. Zaten kağıt üstünde yasaklar. Örneğin bu ülkede devletin, öğrencilerin barınma ve eğitim hakkını sağlamak gibi bir yükümlülüğü var. Bu anayasal bir yükümlülük. Bunu ihmal ediyor ve çocuklar, öğrenciler tarikat yurtlarına ya da tarikatların eğitim kurumlarına mahkum hale getiriliyorlar. Bir deprem yaşadık, yıkıcı bir deprem. Hemen bunu bir fırsata çevirdiler. Ben depremden hemen sonra deprem bölgesine gittiğimde sürekli tarikatlara ait vakıf araçları ortalıkta dolaşıyordu. İçlerinde arama kurtarma faaliyeti yapanlar çok azdı. Sonra çocukları topladıkları ortaya çıktı.”
Tarikatların toplumsal tabanının iddia edildiği kadar güçlü olmadığını ifade eden Okuyan, bu yapıların para ve devlet kurumlarındaki etkilerinin öneminin altını çizdi. Bu yapıların vergiden muaf şirketler olduğunu belirten Okuyan, içlerindeki ciddi sömürü ilişkisi ve katı hiyerarşiden de söz etti. Okuyan sözlerine şöyle devam etti:
“12 Eylül faşist darbesinin en büyük olumsuzluklarından bir tanesi devletle uyumlu çalışan tarikatlar ve devletle anlaşmayan tarikatlar diye ayırıp, bazı tarikatların önünü açması oldu. Siz sürekli program yapıyorsunuz, size tavsiyem buraya başka partilerden temsilciler geldiğinde tarikat ve cemaatlerin dağıtılması konusunda ne düşündüklerini açıkça sormanızdır. Orada meselenin AKP'den ibaret olmadığı ortaya çıkacaktır. Tarikat ve cemaatler Sonuçta insanların inançları üzerinden yapılanıyorlar ve bir dokunulmazlık elde ediyorlar. Bu dokunulmazlık Barış Pehlivan’da yok çünkü Barış Pehlivan'da o kutsallık üzerinden yazmıyor onun üzerinden siyaset yapmıyor. İşin içine kutsallık girdiği zaman zaten mücadele zorlaşıyor. Biz ‘tarikatlar ve cemaatler dağıtılsın’ dediğimiz zaman ‘siz din düşmanısınız’ deniyor. Ne alakası var? Türkiye'de yapılan anketlerde toplumun büyük bir bölümü tarikat ve cemaatlerden şikayetçi. Bugün kime sorsanız herkes yargı teşkilatının hangi tarikatlar tarafından parsellendiğini biliyor. Sağlık Bakanlığı öyle, İçişleri Bakanlığı aynı şekilde, bütün kamu ile ilgili kurumlar paylaşılmış durumda. Bunu nasıl kabul edersiniz? Bu tabloda nasıl adalet ararsınız?”
“Mesele gerçekten de birkaç ağaç değil”
Sorel Dağıstanlı Devlet Bahçeli’nin Akbelen ile ilgili “Mesele birkaç ağaç değil” sözlerini hatırlatarak Okuyan’a Akbelen’de yaşanan doğa katliamını sordu. Okuyan’ın konuyla ilgili açıklamaları şöyleydi:
“Mesele gerçekten de Bahçeli'nin dediği gibi birkaç ağaç değil. Türkiye'de sağcı iktidarlar yıllardır solcuları havaalanı, baraj, yol istemedikleri gerekçesiyle suçlar. Şimdi mesele tam da şu: Türkiye'nin enerji ihtiyacı var ve bu enerjinin sadece ve sadece rüzgardan elde edilmesi imkansız. Dolayısıyla sanayileşecek, kalkınacaksak, halkımız yoksulluktan çıkıp refaha ulaşacaksa baraja, santrallere tabii ki ihtiyacımız var. Havaalanına, yola tabii ki ihtiyacımız var ama mesele şu: Birincisi bunlar niye özel sektörde? Limak ya da başka kuruluşlar niye ciddi paralar kazanıyorlar? Niye bu temel sektörler kamuya ait değil? İkincisi niye ormanlarımızı yok ederek enerji elde ediyoruz? Türkiye çok geniş arazilere sahip bir yer. İyi bir planlamayla böyle bir yağlama düzeni şeklinde, herkesin kafasına göre takıldığı şekilde gitmezseniz birçok şeyi çözersiniz. Diyorlar ki ‘orada kömür yatağı var’. Çözülür. Eğer siz kamusal çıkarları, toplumun çıkarlarını merkeze koyarsınız, bakarsınız artısına eksisine. Bunlar ise önüne çıkan her şeyi kâr uğruna yıkıyorlar. Bu yüzden de mesele birkaç ağaç değil. Ayrıca öyle küçümsemesinler milyonlarca ağaç gidiyor. Hep kaybeden doğa oluyor, halkımız oluyor, toplum çıkarları oluyor. Ne hikmetse kazanan da bir avuç insan. O bir avuç insanın arkasında Devlet Bahçeli ya da Erdoğan gibi siyasetçiler var. Bir de karışamazsınız diye meydan okuyorlar. Toplumun çıkarları gözetildiği zaman bazı ormanlık alanlar küçültülebilir ama yerine çok daha fazlasını koyarsınız. Bizim ormanlık alanlarımız sürekli daralıyor, yerine de gelmiyor. Bir sürü ekonomik sorunu olmasına rağmen dünyada ormanlarını genişleten tek ülke Küba. Sistematik bir biçimde genişletiyorlar, ormanları yemyeşil bir ülke. Tabii ki bu ülkenin tarımsal ihtiyacı var. İnsanlık zaten öyle gelişmiş, ormanları biraz daraltarak, tarım yapmaya başlamasıyla. Ama bunlar plan dahilinde, toplumun çıkarları dahilinde, mümkün olduğunca doğayı koruyup güçlendirerek yapılmalıdır. Bunlar ise geri dönüşsüz bir şekilde yok ediyorlar. Bir de dalga geçer gibi hareket ediyorlar. Bakın Konya'dan daha büyük bir araziyi yok ettiler iktidarları boyunca. Bu işin çözümü özel sektörün Türkiye'nin temel sektörlerinden dışarı atılmasıdır. Türkiye'nin termik santrali, elektrik üretimi, dağıtımı, petrol rafinerileri niye özel sektörün elinde?
“TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine itiraz etmediyseniz Akbelen’de mücadele edemezsiniz”
Sorel’in muhalefetle ilgili düşünelerini sorduğu Okuyan, konuyla ilgili şu açıklamaları yaptı:
“Muhalefetin bir bölümü Türkiye'nin hala en zengin, en güçlü sermaye örgütü olan TÜSİAD’la iyi ilişkiler kurmaya, onların desteği ve güvenini kazanmaya çalışıyor. Böyle yaptığınız takdirde Akbelen veya başka bir yerde mücadele edemezsiniz. Bir yerde takılırsınız. O yüzden biz herkese şunu söylüyoruz: Zamanında TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine itiraz etmediyseniz şimdi beşli çete falan biraz tuhaf kaçıyor. Türkiye 5'ten ibaret değil. Çok ciddi bir sömürü ve talan mekanizması var. İhaleler şeffaflaşacak deniyor. İhale dedikleri devletin kaynaklarıyla özel sektöre iş yaptırmak ya da devletin mal varlıklarını devretmek. Bunun şeffaflığı olur mu? Niye devrediyoruz? İlk önce bunun sorgulanması lazım. Bunun şeffaflığı, kurala uygunluğu olmaz. Bunlar hepimize ait varlıklar, bunları satma, devretme hakları yok. Bunu sorgulamadan Akbelen'deki doğa katliamını sorgulayamazsınız, ona karşı çıkma şansınız yok.”
Türkiye’de toplumun edilgen olmaktan çıkması gerektiğini savunan Okuyan, dört yılda bir oy kullanmanın yetersiz olduğunu söyledi. Kolay yoldan bu ülkenin kurtulacağı beklentisinden çıkmak gerektiğini vurgulayan Okuyan, “Bu ülkede çoğunluk olan yoksul, emekçiler ve adil olmayan bir düzenden gelir elde eden bir azınlık var. Çoğunluk ve haklı olanın neden ezildiğini sorgulayıp bununla mücadele etmesi ve böyle gelmiş böyle gider demekten vazgeçmesi lazım” dedi.