Uzun ömür için yaşam tarzı genetikten daha önemli!
Yaşlanmayı ‘Zamanla vücut fonksiyonlarında ve çevresel faktörlere uyum sağlamada azalma’ olarak nitelendiren uzmanlar, günümüzde bilim insanlarının yaşlanmaya sebep olan biyolojik nedenleri anlamaya çalıştığını söylüyor.
Yaşa bağlı Alzheimer, kireçlenme, kalp hastalıkları, Tip 2 diyabet gibi hastalıkları yavaşlatmaya veya durdurmaya yönelik çalışmaların yoğun bir şekilde sürdüğünü kaydeden Moleküler Biyoloji ve Genetik Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, “Yaşam tarzı uzun ömürlü olmak için genetikten çok daha önemlidir.” dedi.
Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, tüm dünyada popüler hale gelen “intermittent fasting” (aralıklı oruç) veya geleneksel oruç uygulamalarının, uzun ömür sürecine katkı sağlayabileceğinin düşünüldüğünü dile getirdi.
Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi (MDBF) Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, yaşlanma konusunda genetik bilimin hangi aşamada olduğuna ilişkin değerlendirmede bulundu.
‘Yaşlanma karşıtı’ tedavilere tahminen yılda 62 milyar dolar harcanıyor
The New York Times’ın haberine göre tüketicilerin “yaşlanma karşıtı” tedavilere tahminen yılda 62 milyar dolar harcadığını kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, “Ancak bu kremler, ilaçlar, saç boyaları, kök hücre, mezoterapiler, yüz dolgu malzemeleri ve botoks uygulamaları ile kişilere gençlik izlenimi verseler de hiçbiri yaşlanmayı geriye alamıyor.” dedi.
Çevresel etkiler nedeniyle oluşan DNA hasarı yok edilemiyor
Yaşlanmayı ‘Zamanla vücut fonksiyonlarında ve çevresel faktörlere uyum sağlamada azalma’ olarak nitelendiren Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, şöyle devam etti:
“Kişi artık çevresel etkiler karşısında (UV, radyasyon, aşırı beslenme, alkol, sigara, ilaç, kanserojen maddeler, kirli hava gibi) meydana gelen DNA hasarını, vücudunda biriken toksik maddeleri ve aşırı glikozilasyonla (fazla glikoz ve protein) meydana gelen çözünmeyen protein plaklarını yok edemez hale geliyor.
Günümüzde bilim insanları yaşlanmaya sebep olan biyolojik nedenleri anlamaya çalışarak yaşa bağlı hastalıkları yavaşlatmaya (Alzheimer, kireçlenme, kalp hastalıkları, Tip2 diyabet, kanser gibi) veya durdurmaya yönelik çalışmaları yoğun bir şekilde sürdürüyor.”
Yaşlanmayla ilgili birçok teori bulunuyor
Yaşlanmayla ilgili veya uzun ömürlü olmakla ilgili birçok teori bulunduğuna işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, şunları kaydetti:
“İlk olarak kromozomların ucunda telomer bölgeleri bulundu. Belli bir süre sonra telomer boyları kısalınca hücre bölünmesinin durduğu, bunun da yaşlanmaya sebep olduğu keşfedildi. Sonrasında (yaklaşık 20 yıl önce) bu telomer boylarının kısalmasını engelleyen telomeraz enziminin (TERT geni) bulunmasıyla beraber birçok bilim insanı ölümsüzlüğe çare bulduklarını söylediler. Ancak devam eden süreçte kanser hücrelerinin yüzde 85-90’ının bu telomeraz enzim aktivitesine sahip olduğu anlaşıldı. Yani aslında telomer aktivitesi (telomerin boyunun kısalması) ile buna yardımcı genler; CDKN2A /B geni (tümör baskılayıcı proteinler) ve SH2B3 geni (lenfosit adaptör protein) vücutta onarımın azalmasına, yaşlanmaya bağlı kronik hastalıkların görülme sıklığının artmasına sebep olurken kanser riskinin azaltılmasına yardımcı oluyor.”
Hayvanlarda yapılan çalışmalarda uzun ömürle ilgili birçok gen daha keşfedildi
Sonraki yıllarda özellikle model hayvanlarda yapılan çalışmalarda uzun ömürle ilgili birçok genin daha keşfedildiğini anlatan Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, “En iyi bilinenlerinden bazıları mTOR (rapamisinin hedefi) ve IGF-1 (İnsülin benzeri büyüme faktörü) hormonlarıyla ilişkili genlerdir. Bu hormonlar, organizmanın büyümesini ve dengeyi sağlamak için çalışır. Ancak yüksek IGF-1 ve mTOR seviyeleri, yaşam süresinin kısalmasıyla, çeşitli kanser türleriyle ve Tip 2 diyabetle ilişkilendirilmiştir. Bu genlerin baskılanması model hayvanlarda ömrü uzatmış, fakat insanlardaki etkisi tam olarak bilinmiyor.” dedi.
Son yıllarda yaşlanmayla ilgili genlere değil de epigenetik değişikliklere müdahale etmenin daha olumlu olacağının düşünüldüğünü kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, “Epigenetik düzenlemede DNA şifresi değişmiyor ama zamanla bireyde çevresel veya biyolojik etkenler ile bazı genlerin açılıp, kapanması söz konusu oluyor.” diye konuştu.
Oruç uygulamalarının uzun ömür sürecine katkı sağlayabileceği düşünülüyor
SIR (sirtüin genleri) ve AMPK (adenozin monofosfat kinaz) genlerinin, enerji metabolizmasını düzenlemede, vücutta biriken plakları parçalamada, kök hücrelerin yenilenmesinde ve yağların parçalanmasında önemli rol oynadığını da anlatan Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, bu genlerin aktivitesindeki artışın uzun yaşamla ilişkili olduğunun bulunduğunu, özellikle kalori kısıtlamasının, bu genlerin aktifleşmesine neden olduğunu bu nedenle, tüm dünyada popüler hale gelen “intermittent fasting” (aralıklı oruç) veya geleneksel oruç uygulamalarının, uzun ömür sürecine katkı sağlayabileceğinin düşünüldüğünü kaydetti.
Anne ve babanın genetiği yaşam süresinde ne kadar etkili?
Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, kireçlenme, Tip 2 diyabet, Alzheimer ve kalp hastalıklarıyla ilgili ebeveyn genetiğinin etkisinin önemli olduğunu belirterek, “Kireçlenme için yüze 68, Tip 2 diyabet için yüzde 61-78, Alzheimer için yüzde 58-79 ve kalp hastalıkları için yüzde 45-69 oranında ebeveyn genetiğinin etkili olduğu düşünülmekteydi. Ancak, Nature dergisindeki geniş çaplı araştırmaya göre, ebeveyn etkisi kireçlenme için yüzde 51,9, Tip 2 diyabet için yüzde 18, Alzheimer için yüzde 7,1 bulundu.” dedi.
Uzun ömür ile ilgili anneler bir parça daha sorumlu tutulabilir
Tüm bunlara ek olarak mitokondrilerin yaşlanması ve hücrelerde oksidatif stresin oluşmasının önemli yaşlanma sebeplerinden kabul edildiğini de ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, “Burada en büyük sorumluluk annelerimize ait. Mitokondrilerimizi annelerimizden aldığımıza göre uzun ömür ile ilgili anneler bir parça daha sorumlu tutulabilir.” diye konuştu.
Hastalıklara yatkın hale getiren genetik varyantları belirlemek için çok büyük çalışmalar yapıldığını, özellikle İngiltere'de 500 bin gönüllünün katıldığı bir gen bankası oluşturulduğunu anlatan Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, insan yaşlanmasıyla ilgili 900'e yakın gen ve 3 bin 144 varyant hakkında bilgi bulunduğunu ve bu çalışmaların, gençken genlerin önemli olduğunu ancak yaşlandıkça genlerin önemlerinin azaldığını gösterdiğini söyledi.
Telomer boyunu doğal yollarla uzatmak için neler yapılmalı?
Hipertansiyon, obezite, fazla soda alımı ve yüksek omega-6 yağı tüketiminin telomer boyunu kısalttığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, telomer boyunu doğal yollarla uzatmak için düzenli egzersiz yapmak (ağır olmayan), aktif bir yaşam sürmek, sağlıklı bir diyet (meyve ve sebzelerden zengin), Omega-3 yağ asitleri bakımından zengin beslenmek, stresi azaltmak, kanserojen maddelerden kaçınmak (alkol, sigara, ilaç), sağlıklı kiloda kalmak ve kalori kısıtlaması yapmak gerektiğini anlattı.
Genetik biliminin insan üzerindeki kesin etkileri tespit edilene kadar, sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıklarına sarılmanın, sağlıklı ve uzun ömür arayışında (şimdilik) daha mantıklı olabileceğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Esma Ulusoy, “Yaşam tarzı uzun ömürlü olmak için genetikten çok daha önemlidir diyebiliriz.” dedi.