Atilla ÇİLİNGİR editör kısıtlı


10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (115)

10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (115)


...dünden devam

1980'Lİ YILLAR:

Gerçekte durum hiç de öyle değildi. Harekâtın hemen bitiminden sonra, cephe hattındaki yerleşim bölgeleri hariç, (askeri emniyet kuralları nedeniyle) Rumlardan ele geçirilen bütün bölgeler, sivil yerleşime terk edilmişti. Hatta bazı birliklerimizin yerleşimi için Kara Kuvvetleri İnşaat Daire Başkanlığı'nca yeni kalıcı binaların inşaat ihaleleri yapılmaya başlamıştı. Bu arada bazı birlik komutanlıkları da, Barış Kuvvetleri Komutanlığının desteği ve izni doğrultusunda kendi birlik gelirleri ile 'Mehmetçiği' güneşten, yağmurdan, çamurdan koruyacak yatma yerleri, yemekhaneler yapmaya çalışıyorlardı.

O dönemde adada görev yapan, bu gerçekleri bilen, gören ve yaşayan bir komutan olarak; hiçbir şekilde söylendiği gibi Türk askeri; ne adanın en güzel yerlerini işgal altında tutmuş, ne de böylesi bir duruma müsaade etmiştir. Tam tersine askerimiz, adada görev yaptığım yıllar arasında elindeki imkânları çerçevesinde her şeyini Kıbrıs Türk Halkı ile paylaşmıştır. Bundan 11 yıl önce onların can ve mal güvenliğini sağlamak ve özgürlüklerine kavuşabilmelerini sağlayabilmek adına da, kendi canını bile paylaşmamış mıydı?

Yapılan spekülasyonların başında gelen bir dedikodu da, ki bu konu BM Barış gücü komutanlığına kadar şikâyet edilmişti! Gazi Mağusa'da ki kapalı Maraş bölgesinde açılan ordu evi ve bu ordu evinin hemen yanında Doğu Akdeniz Üniversitesinde okuyan öğrenciler için açılan yurt binasının kullanımıydı. Bu konu adada aylarca konu edilmişti! Güneyde yaşayan Rumlarda, bu durumlardan kendi lehlerine çok iyi istifade ediyorlar, dünya kamuoyuna Türklerin işgallerini giderek yaygınlaştırdıklarını duyuruyorlardı!

7- Bir de, çok çarpıcı bir şekilde ortaya çıkan ve giderek ada sathına yayılan bir cümle vardı ki, bu söyleme özellikle değinmeden geçmeyeceğim! Bu cümle asla kullanılmaması gereken, Türk insanının özvarlığına, alçak gönüllüğüne uymayan, yakışmayan şu cümle idi: "Sizleri biz kurtardık. Bizler olmasaydınız, ne yapacaktınız? Ne çabuk unuttunuz o günleri?"

İnsan onurunu yaralayan, üzen bundan daha can acıtıcı bir söylem olabilir miydi? Adanın genelinde giderek yayılan bu söylem, Kıbrıs Türk Halkını üzüp rahatsız ettiği kadar, biz harekâta katılanları da, en az o kadar üzüyordu. Çünkü bu söylem bize ait değildi. Bu cümleleri daha çok adada harekât sona erdikten sonra göreve gelenlerimiz ve adaya alışveriş ve gezi maksadıyla gelen turistler kullanıyordu. 

Sanki adada Türk'ün var olduğu tarih boyunca, Kıbrıs Türk Halkı yıllarca onca acıya, baskıya, ambargolara göğüs germemiş direnmemişti.

Sanki Kahraman Kıbrıs Mücahidi, yıllar boyunca gecesini, gündüze katıp; elinde silah Rum'a karşı mevzilerde nöbet tutmamış, yeri geldiğinde de vatanı ve ailesinin varoluşu için seve, seve canını feda etmemişti.

Sanki yıllar boyunca bu kahraman halk; yaşlısıyla, genciyle, kadınıyla, çocuğuyla bunca acıya dayanmamış, Rum'un onca mezalimine, baskısına göğüs germemişti.

Kıbrıs Türk Halkının adada ki, var oluş mücadelesinin her anı kahramanlıklarla dolu yüce bir anıt gibiydi. O süreci bilmeyenlerin, Türkiye'den adaya gelerek, bu acımasız söylemleri kullananların buna hiç ama hiç hakkı yoktu. Ama ne yazık ki, düşüncesizce kullanılan o sözler, bir defa Kıbrıs Türk'ünün kalbine bir ok gibi saplanmış, unutulmaz bir yara açmıştı.

8- Diğer önemli bir husus da, 1974 sonrasında Türkiye'den gelip de adaya yerleşenlerin bilgi, görgü ve gelenekleri yönünden; adada yaşayan Kıbrıs Türk'üne ayak uyduramamış olmasıydı.

Kıbrıs Türk Halkı ne kadar baskı altında kalmış olursa olsun. Geçmişine dayanan bir İngiliz kültürü ve görgüsü etkisinde olduklarından, ya da kendilerini öyle hissettiklerinden; kültür düzeyleri, adaya yerleşen Türkiyeli kökenlilere nazaran çok üst düzeydeydi.

Bu duruma bir de ekonomik üstünlükleri eklenince, iki topluluk arasında bariz farklılıklar ortaya çıkmıştı. Bu ayrıcalıklara, bir de inanca ve ahlaki değerlere karşı farklı bakışlar ortaya çıkınca; bu insanlarımız arasında sanki derin bir uçurum oluşmuştu!

İşte yukarıda sıraladığım bu nedenler sonucunda; Türkiyeli – Kıbrıslı sorunu yaratılmış; ister, istemez adada yaşayan insanlarımız bu olumsuzlukların yarattığı, geriye dönülmez bir kaosun içine düşüvermişlerdi!

11 yıl sonra yeniden görev aldığım Kıbrıs adasında, gerek Türk kesiminde, gerekse Rum kesimindeki yaşama kısaca değinmeden geçmek istemiyorum. Çünkü yukarıda sıraladığım, Türkiyeli, Kıbrıslı ayrımına neden olan gerçeklerin yanı sıra, 1974 harekâtı sonrasında, Kıbrıs Türk Halkının yaşamının nereden, nereye geldiğini de ifade ederek, tarihe bir not düşülmesi gerektiğine inanıyorum…                 

devam edecek...