Mustafa BALBAY admin


AB ruhu çökerken!

AB ruhu çökerken!


Göç tarihin motorudur. İnsanlık tarihi bir yanıyla göçler tarihidir. Şu an yeryüzündeki bütün kıtaların kaderi göçlerle değişmiştir. 

Konunun güncel yanı Avrupa Parlamentosu’nun (AP) son seçiminde kimse tarafından saklanamayacak boyuta geldi. Avrupa ülkelerinin buna ilişkin karşılaştıkları sorunları tek tek kendi içinde çözmeye girişmesi artık “çözüm” değil. Daha derin bakıldığında şu söylenebilir:

Yeni dünya düzensizliği neden, göç sonuç!

 

 

 

Her bakımdan düzensiz, kuralların zamana, mekâna, muhataba göre değiştiği bir dünyada yaşıyoruz.

Genel anlamda tüm insanlığı kucaklayacak küresel değerler çöktü. Bu değerlerden kalıntılar olsa bile bunu taşıyacak liderler yok.

Kim taşıyacak?

BidenTrump mı?

Macron mu Scholz mu?

Putin mi Şi mi?

Geçiniz...

***

Konumuza dönersek... Özellikle lokomotif işlevi gören AB üyesi ülkelerin hemen tümünde aşırı sağ partiler önemli güç elde ettiler. Şu tanım abartı olmaz:

AB ruhu çöktü!

Uzak geçmişi bir yana Doğu Bloku’nun sona ermesinden sonra 1993’te ortaya atılan Kopenhag Kriterleri ile Sovyetler Birliği sürecinde dağılan Avrupa ülkelerinin hemen, derhal, “Rusya toparlanmadan” AB’ye tam üye yapılması hedeflendi. Adım adım gerçekleştirildi. O gün 15 olan üye sayısı 27’ye çıktı. Buna paralel olarak aynı ülkeler NATO’ya da alındı. 

AB zamanla kendi ordusunu kuracak, cumhurbaşkanını seçecek ve gerçek bir Avrupa’nın birliği oluşacaktı.

Bunlar olmadığı gibi AB kendi içinde üç sınıflı katara döndü. Almanya, Fransa gibi birinci sınıf vagondakiler, İspanya, Portekiz, Yunanistan gibi ikinci sınıftakiler, Bulgaristan, Romanya gibi üçüncü sınıftakiler...

Bütün bunların üstüne birinci sınıf vagondakilerin tümünü içine alan bir göçmen sorunu eklendi. Türkiye’yi de pek çok boyutuyla bağlayan bu sorun AB yurttaşları açısından öyle yakıcı ki şöyle özetleyebiliriz:

Almanya’daki bir otomotiv fabrikasında çalışan işçinin hümanist bir sosyal demokrat olmasıyla, işinin tehlikeye girmesinden, ülkesinin yaşam değerlerinin erozyona uğramasından endişe duyup aşırı sağcı olması arasında çok ince bir çizgi var. 

Son seçimler o ince çizginin darmadağın olduğunu gösteriyor. Söz konusu ülkelerin tabanlarındaki aşırı sağa kayışın doğurduğu partiler, gerekirse güç kullanarak “Avrupalı olmayanları”ı kıtanın dışına atmaktan söz ediyorlar.

Bu tablo AB ruhunun çökmesinden öte, Avrupa ruhundaki geçmişte hatırlanmak istenmeyen zaman dilimlerini de akla getiriyor.

***

Türkiye boyutuna gelince...

AB’ye tam üyeliğe aday olmaktan emekli olduk!

Bunun yerine AB’nin göçmen deposu olduk!

AB, Türkiye ile ilişkilerine artık bu açıdan bakıyor. Öyle ki Yunanistan başbakanından Almanya başbakanına kadar Türkiye’nin önemine bu yanıyla vurgu yapmaktan çekinmiyorlar.

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Türkiye’nin etrafında bir barış halkasının kaçınılmaz olduğu gerçeğinden hareket ederek doğuda Afganistan, İran ve Irak’la Sadabat Paktı’nı, batıda Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya ile Balkan Antantı’nı kurdu.

İçinde bulunduğumuz durum ne kadar iç karatıcı olursa olsun komşu ülkelerle yeniden bir barış halkası örmeyi hedeflemek zorundayız. 

Örmezsek küresel aktörler bizim başımıza komşuların kanlı ipleriyle çorap örecek.

Somuta indirmek gerekirse; Suriyeliler konusunu Brüksel’den para alarak değil, Şam’la diyalog kurarak çözebiliriz!