İlginç gelişmeler oluyor. Önceki gün kendi milletvekilleriyle yaptığı toplantıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorulan; “Öcalan’a ev hapsi mi geliyor” sorusuna, esneme payı bırakmayan bir cevap veriyor. “Ev hapsi, mev hapsi diye bir şey yok. Adamın kendisi de çıkmak istemiyor. Bunlar nereden çıkıyor? Af diye bir şey yok. Bebek katiline af yok.”
Devamında da Adalet Bakına dönerek “Bunları halka anlatın” talimatı vermiş. Hâl böyle olunca ister istemez bizim de sormamız gerekiyor: Adı konulmayan, süreç müreç denilen gidişat devam edecek mi?
Dün yine Adalet Bakanına sorulan “İmralı’ya yeni ziyaret ne zaman” sorusuna bakanın verdiği cevap oldukça manidar. “Henüz talep gelmedi.”
Öte yandan Bahçeli’nin söylemleri de kısmi değişim geçirmiş görülüyor. İlk konuşmasında “Analar ağlamasın” sloganı ile “Çözüm süreci” yöneten Bakan Yalçın Akdoğan’ın elindeki kaşığı düşürdüğü, ağzının açık kaldığı o şaşkınlık yaratan keskin sözler artık yok. Şimdi “Terörün bittiğini ve silah bıraktığını hemen açıklasın” demeğe başladı. Halbuki önceden “Umut hakkından yararlansın” diyordu. Umut hakkından yararlandığında ne olacağını herkes biliyor. Hapisten çıkacak. Bu da teröristbaşına af demekti.
Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ev hapsi, mev hapsi diye bir şey yok. Adamın kendisi de çıkmak istemiyor” diyor. Cumhurbaşkanı bu konuşmasının devamında Bahçeli’nin başlattığı süreci ötelerken ağır bir tanımlama yapıyor. “Bebek katiline af yok” diyor. Bu durumda herkesin aklına gelen soru şu olmalı: “Bebek katili” olarak tanımladığı İmralı ile ne süreci yönetiyorlar? Dahası bu nasıl bir süreç böle?
Bir başka soru daha soralım. Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamalarından sonra sahiden süreç ilerler mi? Gerçekten de teröristbaşı kurucusu olduğu PKK’ya; “silahlarınızı bırakın, artık terörden vaz geçin” diyebilir mi?
Eğer derse niçin ve neden der?
Neyin karşılığında der? Karşılığı yoksa niçin desin?
Söylendiği gibi Türkiye hiçbir taviz vermiyorsa, Suriye’de de yeni bir devletçiğin doğumu kapıya gelmişse, terörist başı bunu neden ve hangi akla sebep yapar?
Bahçeli’nin, Erdoğan’ın deyişi ile “Elini değil, gövdesini ortaya koyarak” yaptığı çıkış ve sonrasında adı konulmadan başlayan süreç, eğer yine Erdoğan’ın söylediği gibi “Ev mev hapsi” olmadan yürüyorsa biliniz ki bitmiştir. Bitmediyse de tıkanmıştır.
Zaten bunun böyle olacağı belli idi. En başından bir tutarsızlık vardı. Önerisi bile feveranla olmuştu. Eski bakan Yalçın Akdoğan kaşığı boşuna elinden düşürmedi. İster istemez afalladı. Hepimiz gibi “Ne diyor bu adam” diye kendine sordu. Dolayısı ile ne aradığı ve ne istediği milletten saklanan bu gidişat tıkandı.
Diğer taraftan uluslararası siyasi koşullar değişti. Türkiye’deki gelişmelere uyum sağlamayan dış gelişmeler yaşanıyor. Gelişmeler, Türkiye’de üretilen sürecin aleyhine. PYD ve YPG’nin uluslararası desteği ete kemiğe büründü ve arttı.
Son iki hafta içinde çok şey oldu.
Önce İtalya’da, Türkiye’nin çağrılmadığı Fransa, İtalya, İngiltere ortaklığında bir Suriye toplantısı yapıldı. Sonra, İngiltere’nin kendisi parlamentosunda, Suriye’nin kuzeyinden ve Türkiye’den giden teröristlerle “Suriye’nin geleceği ne olur” başlığı ile bir toplantı yaptı. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi gene malum devletler, tarihsel rollerini yeniden hatırladılar.
Bu arada İsrail, PYD ve YPG’nin korunması ve desteklenmesi için ABD’nin arkasında durmasını istedi. Kısacası, Suriye’de ortaya çıkan son duruma bakıldığında, görülen o ki, gidişat Türkiye’nin beklediği gibi gelişmiyor. Üniter bir Suriye’den gittikçe uzaklaşan ve bunu destekleyen bir dünya var. Bu durum, Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Ev mev hapsi yok” demesine bir gerekçe olarak gösterilebilir. Çünkü “Bebek katili”nin bu saatten sonra yapacağı çağrı Suriye’de bir işe yaramaz. Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamaz. Kandil’deki PKK ise ancak belirli tavizler karşılığı Öcalan’a itaat eder. Ayrıca, Türkiye’nin Suriye’de vereceği tavize göre başta ABD olmak üzere batılı devletler PKK’nın kendini fesih etmesine izin verir. Keşke tersi olsa. Kim istemez.
Ahmet GÜRSOY(Yeniçağ)