2019 Ekim ayını temel yıl, 100 olarak alırsak, 5 yıl sonra 2024 Ekim’de İTO İstanbul geçinme endeksi yüzde 778,73 oranında arttı; TÜİK, TÜFE endeksi ise yüzde 596,43 oranında arttı. Yani son beş yılda İTO’ya göre fiyatlar 8 kata yakın, TÜİK’e göre ise 6 kata yakın artmış.
2019 yılını temel yıl almamızın nedeni, o sene Maliye Bakanı olan Berat Albayrak’ın TÜİK yönetimini tartışmalı bir şekilde değiştirmiş olmasıdır. TÜİK verileri de 2019 yılından sonra tartışmaya açıldı.
Eğer asgari ücret düzeltmesi, TÜİK TÜFE’ye göre değil de, İTO geçinme endeksine göre yapılmış olsaydı, asgari ücret şimdi 17 bin lira değil, 22 bin 196 lira olacaktı. Son beş yılda iki endeks arasında yüzde 30,56 oranında fark var.
1.Asgari ücrette hülle yoksulluğu artırdı.
Türkiye’de gelir dağılımının aşırı bozulmasında asgari ücretin TÜFE’ ye göre düzeltilmesi de var. Zira Türkiye’de asgari ücret kararı tüm çalışanları ilgilendiriyor. Çünkü;
*Genel olarak ücret artışlarında asgari ücret artışı bir gösterge olarak kullanılmaktadır.
*Türkiye’de çalışanların yüzde 57’si asgari ücretle çalışıyor.
DİSK’in 2023 araştırmasına göre, Avrupa Birliği ortalaması olarak asgari ücretle çalışanların toplam çalışanlar içindeki payı yüzde 9’dur. En düşük oran Hollanda yüzde 3 ve en yüksek oran Romanya yüzde 21’dir. Türkiye’de ise yüzde 57’dir.
Türkiye de gelir dağılımı da son beş yılda daha hızlı bozuldu.
2019 yılında 0,387 olan gini katsayısı, 2023 yılında 0,419 oldu. Sayının büyümesi gelir dağılımının bozulduğunu gösteriyor.
Nüfusun en yoksul yüzde 10’u ile en zengin yüzde 10’u arasındaki fark, 2019 yılında yüzde 12,97 iken 2023 yılında 13,56 kata yükseldi.
2.Asgari ücret siyasi vesayet altındadır.
Asgari ücret tespit komisyonu kamuoyunu epey meşgul ediyor ve fakat son kararı ve açıklamayı Cumhurbaşkanı yapıyor. Gerçekte asgari ücret demokratik ülkelerde olduğu gibi masada yer alan hükûmet, işveren ve işçi temsilcileri tarafından ortak bir açıklama ile yapılmalıdır.
Masada işçi temsilcisi olarak en fazla üyesi olan Türk-İş var. Onun da üye sayısı, toplam işçi sayısının yüzde 7,5’i kadardır. Yani 100 işçiden 7,5’i masada temsil ediliyor.
Asgari ücret masası 15 kişiden oluşuyor. Beş kişi işçi temsilcisi; beş kişi hükûmet temsilcisi, beş kişi de işveren temsilcisidir. Hükûmet de işverendir. Bu durumda yasaya göre işçi masada azınlıktadır. Oransal olarak da yok demektir.
3.Geçinme endeksi ve asgari yaşam maliyeti standardı getirmeliyiz.
Türkiye’de ücretliler geçinme endeksi hesaplamak gerekir. Bu endeks işçi ve memura uyan bir harcama sepeti üstünden yapılmalıdır.
Asgari ücret artışını her yıl, bu geçinme endeksi artı tahmini büyüme oranı kadar artırmak gerekir.
Ayrıca, her yıl için asgari yaşam maliyetini hesaplamak gerekir. Bu hesap işçinin sosyal ve kültürel yaşamını, tatil yapma masraflarını ve verimliliğinin düşmemesi için gereken harcamalarını kapsamalıdır. Bu nedenle tarafsız bir heyet oluşturmak gerekir. Asgari yaşam maliyeti, eğer geçinme endeksi artı büyümenin üstünde kalırsa, asgari ücret artışını bu hesaba göre yapmak gerekir.
4.Sendikal hakları, grev hakkını genişletmek gerekir.
Türkiye’de AKP iktidarı, demokratik kurumları, sivil toplum örgütlerini ve bu çerçevede sendikaları tek tek ve zamana yayarak etkisizleştirdi.
2003 yılında işçilerin yüzde 57,9’u sendikalı idi. Şimdi bu oran yüzde 14,5’e geriledi. İşçilerin yüzde 85,5’i sendikasızdır.
Dahası, siyasi iktidar fiilen grev hakkını da askıya aldı.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre ertelenen grevler 60 günlük erteleme süresi sonunda yeniden başlatılamıyor. Taraflar erteleme süresi içinde anlaşamazlarsa uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulu (YHK) tarafından çözülüyor. Bu nedenle grev ertelemesi fiilen grev yasağı anlamına geliyor.
Freedoom House (Dünya Özgürlükler Evi) 2021 Türkiye raporunda, özgürlük anketi içinde yer alan “Sendikalar ve benzeri meslek örgütleri veya işçi örgütleri için özgürlük var mı?” sorusuna dört üstünden 1 puan verilmiş. Yapılan yorum hiç de iç açıcı değildir.
Türkiye’de “Grev hakkı da dâhil olmak üzere sendikal faaliyetler kanunla ve uygulamada sınırlandırılmıştır; işverenlerin sendika karşıtı faaliyetleri yaygındır ve yasal korumalar yetersiz şekilde uygulanmaktadır. Temsil barajı gereklilikleri sistemi, sendikaların toplu sözleşme haklarını güvence altına almasını zorlaştırmaktadır. Sendikalar ve meslek örgütleri, 2016-18 olağanüstü hâl ve ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerindeki genel çöküşle bağlantılı olarak toplu tutuklamalar ve işten çıkarmalardan zarar gördü. Sendika liderleri, 1 Mayıs gösterileri düzenlemeye çalışırken tutuklananlar arasındaydı.”
Türkiye’de sendikalar siyasi iktidara karşı, demokrasi talebi ve özgürlük alanında dik duramadı. Birçok işçi ve sendika kısa dönemli popülist çıkarlara kandı. Sonuçta uzun dönemde sendikasızlaşma hızlandı.
Sonuç; Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde hak verilmez alınır. Çalışanlar siyasi tercihlerini bu paralelde kullanırsa, ciddi ve bağımsız sendikalaşmaya gidilirse, çalışan hakkını alır, maaş ve ücret üstünden de kimse şov yapamaz.