Suriye’de hemen her gün değişen tablo net yorum yapmayı güçleştiriyor. Ancak işin özünü değiştirmiyor; ABD merkezli Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) yolda dönemsel değişikliklere uğrasa da işlemeye devam ediyor.
Birkaç soru soralım:
- Suriye’de yönetimi devralacak güçlerden hiç, “ABD, Rusya askeri ülkemizi terk etsin” sözü duyuluyor mu?
- İsrail hem güneyden canının istediği kadar Suriye içerisine ilerliyor hem istediği yeri “Silah üretiliyor” gerekçesiyle bombalıyor. Buna karşı en azından demeçsel bir duruş var mı?
- Esad rejimini devirenlerin kafasında kurmak istedikleri bir devlet yapısı var mı? An itibarıyla bu soruların tümünün yanıtı hayır.
***
20. yüzyılda olduğu gibi 21. yüzyılda da yaşanan hemen her uluslararası olay Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha güncelliyor. 1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra önce Balkanlar’ın, ardından Kafkaslar’ın yaşadığı kanlı süreçlerden sonra Ortadoğu daha dramatik bir geçiş yaşıyor.
Bu geçişte bölgeye Atatürk’ü özümsemiş, onun ruhuyla bakan bir liderlik ruhu gerekiyor.
Atatürk savaşlar kadar aynı zamanda barışlar kahramanıdır. Lozan’dan Montrö’ye, Sadabad Paktı’ndan Balkan Paktı’na kadar büyük küresel ve bölgesel barışlar için çaba harcadı. Öyle ki yaptığı antlaşmaların tümünde bütün bölge ülkelerinin yararını gözeterek hareket etti. Örneğin Montrö imzalandığında en çok Romanya, Yunanistan sevindi, “Bizim de barış güvencemiz” yorumu yaptılar.
Samsun: Yeni İşitme Cihazları Emeklileri Hayrete Düşürdü
Best Hearing Aids
Atatürk, diyalog kurduğu bütün ülkelere tam bağımsızlık, uygarlık yolunu önerdi. Bunun somut örneklerinden biri de Suriye’yedir.
1920-24 arasında TBMM’deki gizli oturumların tutanakları 1990’lı yıllarda yayımlandı. Atatürk gizli oturum konuşmalarında iç barışa, bölge ülkeleriyle ilişkilere daha ayrıntılı yer veriyor. Türkiye, emperyalizme karşı kurtuluş savaşı verirken kuruluş mücadelesini de aynı süreçte başlattı. Kurtuluş Savaşı’nın TBMM’den yönetilmesi bunun başlıca somut göstergesi. Atatürk gizli oturumda Fransız mandası altında olan Suriye’den bir heyetin ziyaretine geldiğini, bizim kurumlarımıza özendiklerini, benzerini yapmak istediklerini vurgular. Onlara, “Önce tam bağımsızlığınızı kurun, sonra bunları hedefleyin” dediğini paylaşır.
Atatürk, Cumhuriyetin ilanından sonra Fransız mandası olan Suriye’ye sanki tam bağımsız ülkeymiş gibi büyükelçi gönderir, bir bakıma onları bağımsızlığa acıktırır!
Türkiye, Irak, İran, Afganistan arasında 1937’de oluşturulan Sadabad Paktı da hem güven üretir hem güçlü işbirliği. İran’la Irak aralarında bir anlaşmazlık olduğunda Türkiye’nin hakem olmasını metne yazdırır.
***
Bugün de bölgeye Atatürk gibi bakabilecek bir liderlik gerekiyor.
Suriye, sadece bölge ülkelerinin değil tüm dünyanın gündeminde. Baskın yorum şu: 20 Ocak’ta Trump göreve başladığında her şey belli olacak!
Bölge ülkelerinin bir planı olmazsa önceden plan yapmış olanın parçası olur!
Her şey bir yana... Suriye sınırımızda bir GAP örneği var. Güneydoğu Anadolu Projesi tamamlansa iki ülke arasında kinnefret tohumları değil, tarımsal üretim tohumları konuşulur.
Yeni dönem büyük sorunlar doğuracak ama hiçbir sorun yoktur ki içinde fırsatları da barındırmasın. Bütün mesele bu pencereden bakabilmek. Emperyal ülkelerin çizdiği planlara evet-hayır ikileminde değil, “Benim planım da bu” diyebilmek.
Atatürk gibi düşünebilmek!
Bunu yapabilsek bölünür müyüz endişesiyle değil, daha iyi nasıl bölüşürüz arayışıyla yaşarız!