Türklerin Avrupa'ya ilk adımlarını attıkları yıllarda büyük zorluklarla karşılaştıkları bir gerçektir. 1960'lı yılların başlarında başlayan iş gücü akımı, 1974 yılına kadar kesintisiz bir şekilde devam etti. Bu ilk yıllarda, Türk işçilerinin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek çok az imkan vardı. Çalışanların çoğu, Türkiye'den getirdikleri gelenek ve göreneklerle yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar. Özellikle dini ibadetlerini yerine getirirken, yerel camilerin ve dini mekanların yetersizliğinden dolayı namazlarını evlerinde eda ederlerdi. Bayram namazlarını ise genellikle kapalı spor salonlarında ya da kiliselerde kılabiliyorlardı.
Zamanla, ilk kuşak işçiler, karşılaştıkları zorlukların üstesinden gelerek Avrupa'da yaşam alanları oluşturdular. Eski binalar satın alınıp restore edilerek camilere ve mescitlere dönüştürülmeye başlandı. Bu süreç, Türklerin Avrupa'da dinî ve kültürel kimliklerini koruyabilmelerine olanak sağladı. Bugün ise Avrupa'nın farklı köylerinden şehirlerine kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Türk vatandaşları, kendi iş kollarında faaliyet gösterebilecek ve başarılar elde edebilecek duruma gelmişlerdir.
Artık Türkler, yalnızca işçi olarak değil, Avrupa'nın her yerinde doktor, avukat, hemşire, mühendis, öğretim görevlisi gibi pek çok meslekte yer almaktadırlar. Camiler, kültür merkezleri ve spor kulüpleri, Türk toplumunun sosyal yaşamını canlı tutan yerler haline gelmiştir. Almanya, Avusturya, Fransa, Belçika, İsviçre, Hollanda, Danimarka, İsveç, Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde, Türk iş gücünün yanı sıra, büyük sayıda işadamı da faaliyet göstermektedir. Bu işadamları, yalnızca kendi işlerini değil, aynı zamanda Türk ürünlerini tanıtarak, Türkiye'nin yurtdışındaki pazar payını genişletmeye de katkı sağlamaktadırlar.
Türkiye’nin yurtdışındaki bu kadar büyük bir diasporaya sahip olması, aslında büyük bir avantajdır. Yurt dışında yaşayan Türkler, bulundukları ülkelerde Türk tarım ürünlerini, elektronik eşya ve diğer malları tanıtarak, Türkiye'nin ekonomik büyümesine katkı yapmaktadırlar. Ancak ne yazık ki, son yıllarda Türkiye’nin dışa satabileceği tarım ürünleri azalmış ve bu durum, pazar alanımızın daralmasına neden olmuştur. Tarım sektöründe faaliyet gösteren vatandaşlarımız, yeterince eğitim almadıkları için, kullandıkları gübreler ve tarım ilaçlarının yönetmeliğe uygun kullanımı konusunda zorluklar yaşamaktadırlar. Bu da ürünlerin kalitesini olumsuz etkileyip, dışarıya olan satışlarda sorunlara yol açmaktadır.
Tüm bu gelişmelere rağmen, Türklerin Avrupa'daki başarısının büyük bir kısmı, ilk kuşak işçilerin gösterdiği özveriye ve kurdukları sağlam temellere dayanmaktadır. Bugün Avrupa'daki Türkler, sadece bir iş gücü olarak değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal açıdan da güçlü bir topluluk oluşturmaktadırlar. Eğitimli bireylerin artması ve iş dünyasında daha fazla Türk işadamının yer alması, Türklerin Avrupa'daki gelecekteki başarısının teminatıdır. Bu başarılar, Türklerin geçmişteki zorlukların üstesinden gelme iradesinin bir yansımasıdır ve gelecekte de Türk toplumunun Avrupa'da daha güçlü bir şekilde varlık göstermesine olanak tanıyacaktır.
Sonuç olarak, Avrupalı Türklerin dünü, zorluklarla dolu olmasına rağmen, bugünü çok daha güçlü bir topluluk olarak geçirmektedir. Gelecekte, eğitimli bireylerin artması ve ekonomik başarıların devam etmesiyle, Türkler Avrupa'da çok daha güçlü bir yere sahip olacaklardır