Armağan KULOĞLU


Bölgede yükselen tansiyona dikkat!

Bölgede yükselen tansiyona dikkat!


Doğu Akdeniz ve Ege güneyinde, Girit Adası civarında, Türkiye-Libya arasında oluşturulan deniz yetki alanını da içine alan bölgede, Yunanistan, Fransa, İtalya’yla birlikte Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin de (GKRY) katıldığı EURONOMİA-24 olarak adlandırılan tatbikatın 14 Eylül 2024’de yapılması planlanmıştır.

Tatbikatın açıklanan ve gerçek amacı

Tatbikatın amacının, havacılık operasyonları alanında iş birliğini güçlendirmek, bölgede seyrüsefer serbestisini sağlamak, katılımcı birliklerin birlikte çalışabilmesi ve savaş kabiliyetini artırmak olduğu açıklanmıştır. Tatbikata Yunanistan Deniz ve Hava Kuvvetleriyle Kara Kuvvetleri Özel birimlerinin katılacağı, diğer ülkelerin ise Deniz ve Hava Kuvvetleriyle yer alacağı belirtilmiştir.

Tatbikatı, Yunanistan Silahlı Kuvvetlerinin uluslararası iş birliği çerçevesinde organize ettiği, hedefinin katılımcı olan AB üyesi bu üç ülkeyle GKRY’nin niyet ve kararlılığının ortaya konması olduğu açıklanmıştır.

2020 yılında da gerçekleştirilen tatbikatın, Doğu Akdeniz bölgesinde güvenlik ve istikrarın sağlanmasında önemli rol oynadığı, Uluslararası Deniz Hukukunun uygulanması ve buna saygı gösterilmesini de amaçladığı da ifade edilmiştir.

Burada dikkat edilmesi gereken konu, katılımcı ülkelerin birlikte çalışabilmesi ve savaş kabiliyetinin artırılmasının, ortak niyet ve maksatlarının ortaya konmasının açıkça belirtilerek muhatap ülkeye bir mesaj verilmesidir. Bu muhatabın Türkiye olduğunu anlamamak için de saf olmak gerekir.

Ayrıca güvenlik ve istikrarı bozan ve hukuka uymayan ülkenin de Türkiye olduğu ima edilerek, Yunan-Rum İkilisinin tereyağı gibi üste çıkmaya çalıştığı, diğerlerinin de buna ya aynı düşüncede ya da alet olduğu için ses çıkarmadığı, Türkiye aleyhinde bir ortam yaratılmaya çalışıldığı açıkça görülmektedir.

Türkiye karşı hamlede bulunmalı

Bu tatbikatın, Türkiye ve Yunanistan heyetlerinin gerilimi tırmandırmamaya yönelik, devam ettirdiği istikşafi görüşmeler ve liderlerin de çeşitli vesilelerle bir araya geldiği bir periyotta icra edilmesi ve bunun da Yunanistan tarafından organize edilmesi, bu ikili görüşmelerin ne kadar ciddi olduğu hususunda şüphe yaratmıştır.

Zaten bu görüşmelerde, ana konulara temas edilmeden etrafından dolaşılması ve güven artıcı önlemler üzerinde durulması, görüşmelerin “al gülüm-ver gülüm” şeklinde vaziyeti idare etmeye yönelik yapıldığını açıkça göstermektedir.

Bu durumda Türkiye tarafından Yunanistan’ın; adaları silahlandırdığı/askerîleştirdiği, aidiyeti Türkiye’ye ait olan ada ve adacıklara çöreklendiği, FIR hattını hukuk/yöntem dışı bir anlayışla hava sahası olarak dayatmaya çalıştığı, Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgeleri de kendi istediği şekilde dizayn etme ve çeşitli manevralarla kabul ettirme gayreti içinde olduğu, uluslararası kamuoyuna her ortamda açıklanmalıdır.

Ayrıca Türkiye, bölgede güvensizlik ve istikrarsızlık yaratan ülkenin kendisi değil, Yunanistan olduğunu ortaya koyan karşı hamlelerde bulunmalı ve bu konularda yoğun bir propaganda faaliyeti düzenlemeli, diğer taraftan da Doğu Akdeniz’deki uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve çıkarlarını da korumalı, bu kapsamda AB ve ABD istedi ve gerginlik tırmanmasın diye ara verilen sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerine de yeniden başlamalıdır.

Bunların egemenlik hakları olduğu vurgulamalı, ses çıkarılmadığı sürece kabul ettiği şeklinde bir anlayışın oluşmasına fırsat vermemelidir.

Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da tansiyon daha da artıyor

Orta Doğu’da saldırganlığı dur durak bilmeyen İsrail’e, kayıtsız şartsız desteğini sürdüreceğini ilan eden ABD, bu kapsamda Doğu Akdeniz’de ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) bölgesinde görev yapan USS Theodore Roosevelt uçak gemisinin yanına USS Abraham Lincoln uçak gemisinin de gönderileceğini duyurmuştur. Buna ek olarak USS Georgia güdümlü füze denizaltısının da bölgeye intikal edeceğini belirtmiştir. Aldığı destekle rüzgârı arkasına alan İsrail’in, Filistin’i yok etmesinin yanında, İran ve vekillerinin tehdidini ortadan kaldırmaya yöneldiği ve devamında da mevcut ortamı elverişli görerek bunu, vadedilen toprakları ele geçirmek için kullandığı da anlaşılmaktadır.

Bunu bir taraftan Gazze’deki katliamı devam ettirirken, diğer taraftan Suriye, Lübnan, Batı Şeria, Irak’a saldırmasından, PKK/YPG’yi de Suriye kuzeyinde kullanmaya kalkmasından anlamak mümkündür. ABD’nin İsrail’e 20 milyar dolarlık yeni desteği ve özellikle 50 adet F-15 vermesinin de İsrail’in Lübnan’dan başlayıp kuzeye doğru istilasını kolaylaştırmaya yönelik olduğu değerlendirilmektedir. İsrail’de, İran ve Türkiye’ye atom bombası kullanılmasını dahi teklif eden çılgınlar da vardır.

Tansiyon gittikçe yükselmektedir. Bölgedeki olayların kısa süreli değil uzun vadeli olacağı belirgin hâle gelmiştir. Tehdit burnumuzun dibine kadar uzanmıştır. Yunanistan’ın bu gibi ortamları fırsat bilerek aleyhimizde girişimlerde bulunduğu daha önce yaşanan olaylardan bilinmektedir.

Bu nedenlerle milli güç unsurlarımızın etkili olarak kullanılabilmesi için değerlendirmeler yapılmalı, gücümüzün dağılmamasına, önceliklerin doğru tespit edilmesine ve ona göre sıklet merkezleri oluşturulmasına özen gösterilmelidir. Özellikle Silahlı Kuvvetlerimizin kullanılmasında ayrıntılı değerlendirmeler yapılarak, bulunduğumuz tehdit ortamında, ülkemizden ve bölgemizden uzak ülkelerde görev alması konusuna dikkat edilmelidir.

***

-Yukarıdaki açıklamalar ışığında TSK’nın; yurt ve yavru vatan güvenliği, BM ve NATO anlaşmaları gereği yurt dışındaki birliklerinin dışında, özellikle ikili anlaşmalarla uzun vadeli olarak bulundurduğu/bulunduracağı gücün, harekât, eğitim, istihbarat ve lojistik destek faaliyetlerine danışmanlık yapma amacının dışında, ilgili ülkelerin doğrudan savunmasını yapmak üzere geniş çapta bulundurulmasının, mevcut ortam nedeniyle uygun olmadığı düşünülmektedir.

-Bu kapsamda Somali deniz bölgesinin savunulmasının 10 yıl süreyle üstlenilmesi ve terörle mücadelede doğrudan görev alması bir kere daha gözden geçirilmelidir.