Türkiye Cumhuriyeti, 101 yıllık tarihinde birçok badireyi vatandaşlarını zora sokmadan atlatabilmiş güçlü bir devlettir. Ancak günümüzde, emperyalist güçlerin çıkarları ve Cumhuriyet'e karşı çıkan çevrelerin etkisiyle ülkemiz derin bir ekonomik krize sürüklenmiştir. Geçmişte doğal afetler ve ekonomik sarsıntılarla karşılaşmışken, bu kriz çok daha derin ve farklıdır.
Son çeyrek asırda Türkiye, Cumhuriyet'in temel felsefesinden uzaklaşmıştır. Cumhuriyet’in simgesi olan cadde, sokak ve meydan isimleri değiştirilmiş, milli bayram kutlamaları yasaklanmıştır. Atatürk heykelleri ve büstleri, yolların genişletilmesi ya da park düzenlemeleri bahanesiyle kaldırılmış, yerine anlamı olmayan semboller yerleştirilmiştir.
Yatırım planlamalarında artık rasyonel bir yaklaşım yerine siyasi ve ideolojik tercihler ön plana çıkmaktadır. Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı’ndan alınan raporlarla yapılan yatırımlar, bugün çoğunlukla belirli kişilere verilen ihalelerle şekillenmektedir. Yanlış yatırımlar ve taahhütler, halkı yoksulluğa sürüklemektedir.
Cumhuriyet dönemi sanayi tesisleri, devlet çiftlikleri ve fabrikalar düşük fiyatlarla satılmıştır. Üretim ekonomisi çökerken, tarım ve sanayi büyük darbe almıştır. Bugün halk, fakirlik ve açlıkla karşı karşıyadır. Çıkış yolu ise belirsizdir. Her geçen gün gelirler düşerken, giderler hanesinde faturalar artmaktadır.
Geçmişte ülkemizi kalkındıran sanayi tesislerinin satılması, ithalata bağımlılığın artması ve tarımda üretimin düşmesi, ekonomik çöküşün başlıca nedenleridir. Kamu yararını gözeten yatırımların yerini sadece küçük bir zümrenin çıkarlarını koruyan politikalar almıştır.
Bugün bu durumdan çıkmak için, öncelikle gerçekçi bir ekonomik kalkınma planı yapılmalı ve kamu yatırımları yeniden stratejik bir şekilde planlanmalıdır. Üretim ekonomisine dönüş yapmak, yerli üretimi teşvik etmek ve çiftçiyi desteklemek bir zorunluluk haline gelmiştir. Aynı zamanda, demokratik değerler ve hukukun üstünlüğü yeniden sağlanmalıdır.
Cumhuriyet, birçok zorluktan geçmiş ve bu zorlukların üstesinden halkın azmi ve Cumhuriyet’in temel değerleriyle gelmiştir. Bugün de bu kararlılık ve inançla krizden çıkmak mümkündür. Ancak bunun için Atatürk'ün "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesini ve akılcı yaklaşımını rehber edinmemiz gerekmektedir. Devlet Planlama Teşkilatı'nın yeniden kurulması, bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.
Unutulmamalıdır ki, fırtınalı denizlerde gemiyi batmaktan kurtarmanın yolu, rotayı doğru belirlemek ve pusulayı kaybetmemekten geçer. Cumhuriyet değerleri ve halkımızın iradesiyle bu zorlukları aşabileceğimize olan inancımız tamdır.