Hükûmet baş edemediği enflasyonu çözmek için 2023 Haziran ayında Amerika’dan MB Başkanı’nı ve Hazine ve Maliye Bakanı’nı getirdi. Ne var ki 2023 Haziran ayında yüzde 38,21 olan TÜFE oranı, aradan bir yıl 3 ay geçmesine rağmen hâlâ Eylül ayında daha yüksek, yüzde 49,38 çıktı.
Bu sürede tek yapılan sıcak para girişini artırmak oldu. Ama sıcak para hızla girip çıktığı için her ekonomide kırılganlığı artırır.
Kim gelirse gelsin, hangi çözüm politikaları olursa olsun, bugünkü hükûmet anlayışı ile her politika topal ördek olarak kalır. Nedenlerine gelince:
1.Ekonomik istikrar için, önce istikrar programı yapmak gerekir. İstikrar programı ile belirsizlik azalır. Üretici ve tüketiciye yerli ve yabancı sermayeye güven verir.
İstikrar programı için, önce ekonomik istikrar sorununun nedenlerini iyi bilmek gerekir. Bunun için de güvenilir verilerin olması gerekir. Türkiye’de verilere güven yok. Bazı örnekler;
*Enflasyon verilerinde, TÜİK ile İTO arasında 10 puan ile 20 puan fark var. Çözüm politikalarında hangi veriyi baz alacaksınız? Merkez Bankası Başkanı İstanbul ve Türkiye için TÜFE farklı çıkabilir diyor ve fakat nereden bakarsak bakalım aynı ülkede yüzde 20 şehir farkı inandırıcı bir cevap değildir.
*2023 dış ticaret açığını Ticaret Bakanlığı 106 milyar dolar, MB ise 86,9 milyar dolar olarak açıkladı.
*2023 işsiz sayısı 3 milyon 156 bin kişi olarak açıklandı. Fakat TÜİK’in iş arama standartlarına uymadığı için işsiz olduğu hâlde işsiz sayılmayanlar daha fazla 3 milyon 846 bin kişi olarak açıklandı.
Gerçekçi verilere dayanmayan politikalarda başarı şansı yoktur.
Öteden beri yapılan Orta Vadeli Program, kriz dönemlerinde istikrar programının yerini tutmaz.
2.İktisat politikaları arasında koordinasyon yoktur.
Para, maliye ve dış ticaret politikaları arasında uyum yoktur.
Para ve faiz politikası; MB sıkı para politikası uyguluyor ve fakat tek başına etkili olmuyor. Dünya reel faize geçti, Türkiye reel faiz politikası uygulasaydı, enflasyonu daha hızlı çözerdi.
Mali disiplin; mali disiplin açıksız bir kamu kesimi hedefler. Bizde de mali disiplin öncelikli denildi ve fakat sonuç tersi çıktı. Ocak-Ağustos 8 aylık bütçe açığı enflasyonun çok üstünde, yüzde 153 oranında arttı. Bu artış, yüzde 24,1 reel artış demektir.
Harcamalarda tasarruf genelgesinin tek hedefi, topu çevirmek -toplumu oyalamak- olduğu anlaşıldı. Söz gelimi taşıt tasarrufu denildi. Kamudaki tüm ithal lüks taşıtlar yerli yerinde duruyor. Dahası Jandarmaya 7204 yeni araç verildi.
Cumhurbaşkanlığı ve Diyanet harcamalarını artık toplum ezberledi.
Kamu bankaları siyasi popülizmin aracı oldu. Para dağıtıyor. Dün basında yer alan bir habere göre, kamu bankalarının reklam harcamalarının, özel bankalardan 365 kat daha fazla olduğu ve bu reklamların yandaş medyaya verildiği yazıldı. Kamu bankalarının zararları bütçeden, yani halkın vergileriyle karşılanıyor. Bu durumda mali disiplin sağlanmaz.
3.Türkiye’nin millî dış ticaret politikası yoktur.
Türkiye dış ticaret açığının yüzde 90’dan fazlasını Rusya ve Çin’e karşı veriyor. Türkiye hâlâ Batı’dan uzaklaşıp, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne ve BRİCS’e girmek istiyor.
2024 Ocak-Ağustos sekiz aylık dış ticaret verilerine göre;
*Toplam ihracatın yüzde 47,4’ünü Avrupa’ya (AB ve İngiltere) yaptık. Buna karşılık Avrupa ile olan dış ticaretimizden dolayı 4 milyar dolar dış ticaret fazlası verdik.
*Toplam ihracatımızın yüzde 4,6’sını Rusya ve Çin’e yaptık. Ama bu iki ülkeye karşı 50,8 milyar dolar dış ticaret açığı verdik.
*Sekiz aylık toplam dış ticaret açığımız 54,9 milyar dolar oldu. Bu açıkta Rusya ve Çin’in payı yüzde 92,5 oldu.
Rusya’dan ithalatımız içinde doğal gaz ve petrol ithalatı yüzde 40 ve altındadır. Çin’den teknoloji ithal etmiyoruz. Bu iki ülkelerden ithalata neden kota getirmiyoruz? Bu nedeni bulmadıkça Türkiye dış açıklardan kurtulamaz. Dış açıklar kur artışına neden olur ve enflasyon devam eder.
4.Yapısal sorunlar çözülmedikçe istikrar gelmez.
2003’ten 2018’e kadar yapısal sorunlar çözülmediği için TÜFE yüzde 10 dolayında kronikleşti. Şimdi bu yapısal sorunlar tırmandı ve rijit hâle geldi. Bu nedenle daha yüksek bir kronik enflasyon dönemine girdik. Bu sorunlar
*Kurumsal yapıda bozulma;
*Kırılgan ekonomik yapı,
*Piyasada oligopol yapı,
*İthalata bağımlı üretim yapısı;
*Toplam faktör verimliliğinin düşük olması,
*Sektörel dengesizlik ve sanayide düşük kapasitedir.
Bu yapısal sorunlar hükûmetlerin tercihleri doğrultunda oluştu ve bu nedenle bu hükûmetler kaldıkça çözülmez.
5.Hamaset ve algı öncelikli dış politika ekonomik istikrara izin vermez.
Bugüne kadar, Mısır ve Suriye örneğinde, dış politikanın iç siyasette hamaset ve algı yaratmaya alet edildiğini gördük. Şimdi de Sayın Cumhurbaşkanı TBMM konuşmasında;
“İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkânla karşı duracağız” dedi.
Bu konuşma piyasada dengeleri bozdu. Bir gün önce 30 Eylül 2024’te 9,665,78 olan Bist 100 Endeksi, bir gün sonra 2 Ekim 2024’te 9,012,87 ile kapandı. Yani bu iki günde Bist 100 Endeksi yüzde 6,7 oranında değer kaybetti. Bist 100 halen de düşmeye devam ediyor. Dün öğlen 8,888’e kadar düşmüştü.
Şimdi de sıcak para istikrar üstünde Demokles’in Kılıcı gibi duruyor. Ani bir sıcak para çıkışı yeni bir kur şokuna ve yeni bir enflasyon şokuna neden olur.
Sonuç olarak, hamasete ve algıya dayalı popülist politikalar ile istikrar politikaları bir arada barınamaz.