Emekliler, sınırlı bütçeleriyle hayatlarını idame ettirmeye çalışırken, haftalık alışverişlerini genellikle semt pazarlarından yapmayı tercih ederler. Bunun temel sebebi, pazarlarda marketlere kıyasla daha uygun fiyatlarla ihtiyaçlarını karşılayabileceklerini düşünmeleridir. Ancak son yıllarda pazar tezgahlarının da cep yaktığına şahit oluyoruz. Emekliler, pazarın bitimine yakın saatlerde gidip satıcıların elinde kalan ürünleri daha düşük fiyatlarla almayı umar. Ancak bu çabalar da artık yeterli olmuyor. Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar, pazarda kilosu 75-80 TL’den aşağı ancak patates ya da soğan bulmak mümkün..
Pazarda hem alıcı hem de satıcı dertli. Satıcılar, ürünlerini yüksek fiyatlarla halden alıyor. Üzerine nakliye masrafları, belediyeye ödenen işgaliye ücreti ve çalıştırdıkları elemanların maaşları eklenince, kendi kar marjlarını da korumaları gerekiyor. Ancak ürünlerin bu yüksek fiyatları, alım gücü giderek azalan halkın cebini zorluyor. Sonuçta satıcılar yeterli satış yapamıyor, alıcılar ise ellerindeki sınırlı bütçeyle temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor. Tezgah başında her iki taraf da içini döküyor: “Bu böyle gitmez, geçinemiyoruz.”
Eskiden Türk halkı, yaşadığı sıkıntıları açıkça dile getirmezdi. Karnı aç olsa bile aç olduğunu belli etmez, gururundan şikayet etmezdi. Ancak bugün, sokaklarda ve pazarlarda bu durum tamamen değişmiş durumda. Kadın ya da erkek fark etmeksizin herkes açıkça “Açım, aç!” diye haykırıyor. Bir zamanlar utanç sayılan bu itiraf, artık geçim sıkıntısının geldiği boyutu gözler önüne seriyor. Türkiye’nin dört bir yanından yükselen bu feryatlar, toplumun bunalımını ve çaresizliğini acı bir şekilde ortaya koyuyor.
Bir emeklinin alışveriş deneyimi üzerinden bu durumu çok net görebiliriz. Emekli, bir haftalık alışveriş için pazara gidiyor. Torunlarının gönlünü hoş edecek bir iki şekerleme, birkaç meyve ya da kahvaltılık almayı hayal ederek çıkıyor yola. Ancak gerçeklerle yüzleşmesi uzun sürmüyor. Elindeki parayla sadece temel birkaç ihtiyaç maddesi alabiliyor. Patates, soğan, birkaç bağ yeşillik derken bütçesi neredeyse tükeniyor. Bir de markete uğrayıp peynir, zeytin ve yumurta gibi kahvaltılıkları tamamladığında maaşının 2.500-3.000 lirası gitmiş oluyor. Ama pazar arabasına dönüp baktığında hala boş olduğunu görüyor.
Evde torunlar büyük bir heyecanla dedelerinden ya da ninelerinden sakız, çikolata ya da küçük bir sürpriz beklerken, emekli bu küçük mutluluğu bile haftaya ertelemek zorunda kalıyor. Çünkü elindeki bütçe buna yetmiyor. Bu durum, yalnızca emeklilerin değil, ülkenin dört bir yanında dar gelirli milyonların yaşadığı ortak bir acıya dönüşmüş durumda.