Yeni açılım süreci, “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” çağrısıyla başladı, “DEM Parti, İmralı’ya giderek Öcalan le görüşsün”e çevrildi. İki defa görüştüler... Öcalan, birinci görüşmeden sonra “Meclis’in yapacakları”ndan söz etti. DEM Partili Tuncer Bakırhan da her yerde, “İmralı, onurlu bir barış istiyor” dedi. Kısacası “Madem barış ve kardeşlik istiyorsunuz, önce yasal güvence verin, sonra Öcalan gerekli çağrıyı yapar” diyorlar.
İktidar ve medyası ise sadece iki sloganı seslendiriyor:
1-Bu bir barış ve kardeşlik projesidir.
2- Terörsüz Türkiye!
***
Asıl gücü Suriye’ye kaydırılan terör örgütü bu iki sloganla çözülebilir mi? Yoksa Hitler’in propaganda yöntemi mi kullanılıyor? Hitler, "Büyük halk kitlelerinin anlayışı gayet sınırlıdır, zekâları azdır ama unutma güçleri muazzamdır. Bu gerçeklerin sonucu olarak her türlü etkili propaganda sadece birkaç noktanın belirtilmesi şeklinde sınırlandırılmalı, bu noktaları sloganlar halinde vermeli; ta ki kitlenin en son üyesi bile sizin sloganınız sayesinde kendisinden ne istediğini anlasın. Kurnazca ve devamlı propaganda ile insanları cennetin cehennem, cehennemin cennet olduğuna inandırmak mümkündür.” öğretisine uygun hareket ediyordu.
Hitler’in propaganda bakanı, işte bu yöntemle, yani birkaç sloganla ve tabii ki medyayı ele geçirerek Almanya’yı Hitler’in peşine takmıştı. Fakat Hitler döneminde, ekonomide ve teknolojide çok başarılı işler yapılmış, dünyaya meydan okuyacak güce ulaşmışlardı. Buna rağmen, süreç Almanya’nın mahvolmasıyla sonuçlandı. Almanya ikiye bölündü. Savaştan sonra Almanya, kısa sürede ekonomiyi ve teknolojiyi yeniden ayağa kaldırdı hatta Avrupa Birliği’ni kurdu ve Doğu Almanya ile birleşti ama ordusuz olduğu için ABD yörüngesinden çıkamadı!
***
Türkiye’de ise hem ekonomi çökertildi hem de Türk ordusuna kumpas kuruldu. Terörün yani PKK’nın görevi de Türkiye’yi angaje tutmak, meşgul etmekti... Bu, Abdullah Öcalan’ın itirafıdır ve “Ben, tarihi rolümü oynadım” demiştir. Açılım sürecinde de terör örgütünün iki numaralı adamı, eski Genelkurmay Başkanı aleyhine gizli tanık olarak kullanıldı!
12 Eylül 1980'de askerler yönetime el koyduğu zaman, PKK'nın 400 militanı vardı. Bu militanlar ve ailelerinin adresleri isim isim biliniyordu. Süleyman Demirel, bu 400 militanın “darbeye zemin oluşsun” mantığıyla bile bile yakalanmadığını söylemişti.
Fakat gelişen olaylar gösterdi ki PKK'nın önünün açılmasının asıl sebebi; bütün Kürt örgütlerinin tasfiye edilerek hepsinin PKK çatısı altında toplanması ve istihbarat yöntemleriyle kontrol edilmesi idi. Fakat PKK’yı asıl kontrol eden ABD idi...
***
ABD tarafından Türkiye’ye teslim edildiğinde, Abdullah Öcalan’ı, sonradan Ergenekon davasında yargılanacak olan albay Hasan Atilla Uğur sorgulamıştı. Uğur, “Abdullah Öcalan’ı Nasıl Sorguladım?” adlı kitabının “Müthiş öneri” başlıklı bölümünde, Öcalan’ın şöyle dediğini yazmıştı:
“Daha önce, Talabani ve Barzani’nin maşa olduklarını, Türkiye’ye dost görünseler bile asla güvenilir olmadıklarını size söylemiştim. Şimdi benim durumumdan sonra Amerika’nın en büyük yatırımı bunlara olacak ve Türkiye için tehdit daha da büyüyecektir. Bunların oyunlarını boşa çıkarmak için ben hizmete hazırım, örgütü sizin uygun göreceğiniz şekilde bunların üzerine yöneltebilirim.”
Bunları söyleyen Öcalan, AKP iktidarı döneminde, İmralı’dan çıkarılıp bir gemide CIA ile görüştürüldü!
***
Öcalan’ın, örgütü Talabani ve Barzani’nin üzerine yöneltmesini kimse istemedi. Çünkü Türkiye’nin sermaye sınıfı, Kuzey Irak’ta önemli yatırımlar yapıyordu. Zaten ABD de yatırımını Barzani’ye yapmıştı. Kuzey Irak’ın petrol ve doğal gazını çıkarıp yeni boru hattı ile Türkiye’ye ulaştırmak ve pazarlamak konularında da bir dizi anlaşma imzalandı. Yeni boru hattı bile inşa edildi.
Öcalan “Türkiye’ye hizmet etmeye hazırım” dediği halde AKP iktidarı, Oslo’da, ABD’nin dayatmaları ile PKK ile özerklik pazarlığına oturdu. PKK bu sırada, gücünü Suriye’ye kaydırdı ve orada “IŞİD’le mücadele eden ABD’nin bölgedeki kara kuvvetleri” haline geldi! Oysa Trump, IŞİD’i ABD’nin kurduğunu söylemişti...
Bu arada, Barzani’nin kontrolündeki Irak petrolü ve PKK’nın kontrolündeki Suriye petrolü de Türkiye üzerinden İsrail’e satılıyordu.
Şimdi iki sloganla veya Öcalan’ın çağrısıyla Suriye’nin kuzeyindeki 100 bin kişilik ABD/PKK ordusu dağıtılır mı?
Arslan BULUT(Yeniçağ