Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, GSYH’da büyüme ile iktisadi ve sosyal kalkınmayı ayırt etmek gerekir. Kalkınma, gelir artışı yanında, bu gelirin mümkün olduğu kadar adil paylaşımı, insani gelişme, yaşam kalitesinin artması, sosyal gelişme, demokrasi gibi unsurları da kapsar.
Türkiye Ak Parti iktidarında kalkınmada 50 yıl geri düştü. İki temel nedeni var;
Birisi; Ekonomik ve sosyal hayata, siyasi İslam ideolojisi negatif etki yaptı. FETÖ terörü, Türkiye’nin kadın haklarını düzenleyen İstanbul sözleşmesinden çekilmesi, faiz nas olayı yaşanan örneklerdir.
İkincisi, Ak Parti’nin ekonomi yönetiminde sosyal fayda ve sosyal maliyet anlayışından bilerek veya bilmediği için uzak olmasıdır.
Bu anlayışı Sayın Erdoğan “Devlet Anonim Şirket gibi idare edilmelidir” diye açıklamıştı. Aslında ise şirket yönetimi özel kârlılıkla, ülke yönetimi ise sosyal fayda, toplumsal fayda odaklıdır.
Ekonomi yönetiminde özel fayda ve maliyet, sosyal fayda ve maliyet ekonominin alfabesidir.
Özel Fayda üretim ve tüketimden doğan faydanın doğrudan iktisadi ajanlara, söz gelimi kişilere veya şirketlere gitmesidir. Özel maliyet ise, iktisadi ajanların doğrudan katlandığı maddi ve manevi maliyettir.
Sosyal maliyet ise, özel maliyet dışında, mal ve hizmet üretiminde veya tüketiminde, topluma da ilave maliyet yaratılmasıdır. Bir fabrika üretim yaparak katma değer yaratır ve büyümeye pozitif katkı yapar; ancak aynı fabrika baca takmaz ve çevrede tarıma ve de insan sağlığına zarar verirse, sosyal maliyet yaratmış olur.
Fabrika üretimi doğrudan büyümeyi pozitif etkiler, ama öte yandan tarımsal ve çevre kayıpları servet kaybına neden olur.
Eğitimde, özel maliyet eğitim için harcanan para ve zamandır. Özel fayda ise eğitimin kişiye hayat boyu gelir sağlaması, makam ve mevki sahibi olmasına yardımcı olmasıdır.
Eğitimde sosyal maliyet, devletin vergi gelirleri ile eğitimi finanse etmesidir. Sosyal fayda ise, eğitilmiş toplumlarda beşeri yatırımın kalkınmayı pozitif etkilemesi, insan ilişkilerinin daha iyi olması, medeni bir ortam yaratılmasıdır.
Eğer bir mal ve hizmet üretimi sağladığı katma değerden daha yüksek kaynak ve servet kaybı yaratıyorsa, net toplam faydası eksi demektir.
Ak Parti hiçbir kararında sosyal maliyeti dikkate almadı. Söz gelimi özelleştirmede yalnızca kârlılığa baktı. Et ve Balık Kurumu düşük kâr veya zarar etse de, halk ucuz et yiyordu ve üretici de istismar edilmiyordu. Et ve Balık Kurumu’nu özelleştirdi, Türkiye et ithal etmek zorunda kaldı. Döviz kaybımız da oldu.
Ak Parti hükûmetleri, belediyeleri dışladı, TOKİ aracılığı ile inşaatı rant alanı olarak kullandı. Çayırlar, ovalar, beton yığını oldu. Türkiye’nin tarımsal üretim potansiyeli geriledi. Buğday ithal ediyoruz.
Demokrasi ve hukukta geri düştüğümüz için beyin göçü yaşıyoruz. Yani eğitime ayrılan kaynaklar boşa harcanmış oluyor.
Bütün dünya, dış ticarette denge sağlamak için, dış ticaret savaşları verirken, biz AK Parti iktidarında, 2003-2024 Eylül arasında geçen 21 yıl 9 ayda, 1 trilyon 126 milyar dolar dış ticaret açığı verdik. Bu kadar açık vermeseydik, turizm gelirleri bize kalırdı. Dış borç stokumuz 550 milyar dolara yükselmezdi. Şimdi turizm gelirlerini cari açığı kapamak ve dış borçları çevirmek için kullanıyoruz.
Hesapsız sosyal maliyet yaratarak büyüdük ve bu nedenle kaynak ve servet kaybettik. Yoksullaştık.
Net dış borç ödeme pozisyonuna geçersek, dış borç mürettebatının GSYH’ya oranı büyüme oranından daha yüksek olursa, ülke daha fazla yoksullaşacaktır.
Bilgisizlik ve seçim popülizmi bunları düşünmenin yolunu kesti