Atilla ÇİLİNGİR editör kısıtlı


KIRILMADIK NE KALDI? - 46

KIRILMADIK NE KALDI? - 46


... Dünden devam

Ama onu en güzel anlatan ve benim için de çok özel olan bir anımı bu bölümde tüm okurlarımla paylaşmak isterim:

“2006 yılında yayınlanan ‘’ELVEDA KIBRIS Ama bir gün mutlaka! K.K.T.C’nin 2002 - 2005 ver kurtul belgeseli - Toplumsal Dönüşüm Yayınevi ’’  isimli kitabımın taslağını yazmış ve Kıbrıs’la ilgili her kitabımda yaptığım gibi kendisine göndermiş, hem kitabımla ilgi değerli görüşlerini, hem de kitabımın arka kapak yazısını yazmasını istirham etmiştim.

Her zaman yaptığı gibi çok olumlu yaklaştı. Kitabımın taslağını gönderdim. Uzun bir süre kendilerinden bir yanıt gelmedi!

Çok merak etmiştim.

Kıbrıs’ta ki çalışma ofisinde görevli, Cumhurbaşkanlığı döneminde de yaverliğini yapan arkadaşımı arayarak, konu hakkında bilgi almak, kitap taslağımın Rahmetli Cumhurbaşkanım tarafından okunup, okunmadığını öğrenmek istedim.

Yaver arkadaşım, kitabımın taslağını Sn. Denktaş’ın tatilde olmasına rağmen okuduğunu ama kitabın ismine çok takıldığını ve çok kızdığını söylemişti.

Evet, kitabımın adı ve kapağı;  Türkiye’nin, Türk askerinin adadan vedasını çağrıştırıyor, kitabımın son sayfası ise; böylesi bir senaryoyu oldukça hüzünlü anlatıyordu…

Ama bu senaryo değil gerçekti!

Tarihin içinde kalan bu hüzünlü anı; 1878 yılında son Osmanlı adadan ayrılır ve Sancağımız gönderden indirilirken yaşanmıştı…

Ben kitabımda; böylesi bir son, yaşanmasın diyerek o kitabımın sonunu bu gerçeği hatırlatmak için yazmış, 2002-2005 arasında adada yaşanan tüm teslimiyetleri ve dönüşümleri, kısacası ‘verelim kurtulalım’ zihniyetini anlatmıştım.

Kısa bir süre sonra yayınlanan kitabımın arka kapağında bulunan yazıyı göndererek, beni bir kez daha onore etmiş; bu kitabım da, o yıl yapılan ‘Tüyap Kitap Fuarında’ okurla buluşmuştu.

Kitabımın yayınlamasını takiben K.K.T.C’nin 23’ncü kuruluş yıl dönümü etkinliklerine katılmak ve kitabımı bizzat Sn. Denktaş’a sunmak üzere adaya gittim.

Lefkoşa Ercan Havaalanına iner, inmez ayağımın tozu ile koşarak gittiğim çalışma ofisinde, beni sıcak bir gülümsemeyle karşıladı. Birkaç hoş sohbetten sonra, kitabımı kendisine takdim etmek istedim.

Buruk bir gülümsemeyle bana dönerek:

‘’Söyle bakayım bana, bu kitabın adını neden öyle koydun?’’ böylesi bir soru soracağını tahmin etmiş, cevabını da tarihin içinden vermeyi kararlaştırmıştım... Kendilerine cevaben:

“Sn. Cumhurbaşkanım, bu sorunuzu bekliyordum. Yanıtını, size dedenizin anlattığı, sizinde Kıbrıs konulu konferans ve panellerinizde sıkçasına anlattığınız bir anınızla bu sorunuzu yanıtlamak isterim dedim.’’

Önce çok şaşırdı! Ama o anısını kendisine hatırlattığım zaman çok duygulanmıştı. Denktaş Bey’in o pırıltılı hafızasında yer etmiş ve hiç unutamadığı çocukluk anısı şuydu:

‘’1878 yılında son Osmanlı Kıbrıs Adasını terk ederken Adada kalan yaşlı Türkler, torunlarının kulaklarına şöyle fısıldamışlardı! ‘Gittiler ama bir gün dönecekler. O günleri bizler görmeyeceğiz. Fakat sizler mutlaka bir gün göreceksiniz’…’’

Sayın Denktaş’ın, O Heybetli İnsanın, O Koca ‘’Toros’un’’ gözleri buğulandı, o güzel yüreğinden taşan duygularını gösteren bir çift yaş, bu anlamlı ortamı taçlandırırken;

Bana şunları söylemişti:

‘Aziz Kardeşim, (bana hep böyle hitap etmiştir…)  ben çocukken dedemin bana anlattıkları; 1960’da Türk Askeri ve Şanlı Sancağımız adaya ayak bastığında gerçekleşti. 1974 yılında da özgürlüğümüze yeniden kavuşarak taçlandı. Ama bir gün olur da yeniden Mehmetçiğin, Türkiye’nin adadan ayrılması gündeme gelirse; ben o günleri görmeyeyim öleyim daha iyi. Böylesi bir son Kıbrıs Türk’ünün de adada ki ölüm fermanı olacaktır çünkü…’

Çok duygulanmıştım. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Sadece şunları mırıldanabilmiştim:

‘’Sayın Cumhurbaşkanım, Zaten kitabımın adının alt başlığında da ‘ama bir gün mutlaka’ derken, rahmetli dedenizin 82 yıl sonra yeniden Mehmetçiğin ve Türk Sancağının adaya gelişini, 96 yıl sonra da özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşacağınızı öngördüğü gibi ben de bunun sonsuza kadar yaşaması gerektiğine vurgu yaptım.’’ Diyebilmiştim. Ancak onun hiç bu kadar tasalanacağını düşünememiştim.

Son cümle olarak da; üzerine titrediği, kurucusu olduğu ‘’devletin hiçbir neden uğruna feda edilmemesi gerektiğini, Yüce Türk Ulusu’nun milli menfaatinin bunu gerektirdiğini ifade etmişti…’’

Devam edecek...