Atilla ÇİLİNGİR

Tarih: 27.09.2024 23:52

KIRILMADIK NE KALDI? 58

Facebook Twitter Linked-in

Kıbrıs konusu ile ilgili olarak BM Genel Sekreterinin ve Güvenlik Konseyinin yukarıda açıklamış olduğum bu önemli kararlarının dışında alınmış olan aşağıdaki kararları da mevcuttur.

Bu kararlar:

BM. Genel Sekreter’liğinin S/16519 sayılı raporu ile

Güvenlik Konseyinin; 360/1974, 364/1974, 365/1974, 367/1974, 370/1974 sayılı kararları ise özellikle 20.Temmuz.1974 Kıbrıs Barış Harekâtının 1 ve 2’nci safhaları içerisindeki ateşkes uygulamalarının çağrılarını kapsamaktadır.

1950’li yıllardan günümüze kadar geçen süreçte: Kıbrıs sorunun BM ve AB zemininde çözümüne yönelik pek çok kararlar alınmış. Öneriler sunulmuş, planlar ve taraflar arasında yürütülen pek çok müzakereler yaşanmıştır…

Bu görüşmelerin tamamında ve ada da yaşanan tarihsel olayların 65 yıllık geçmişinde daima mağdur olan Kıbrıs Türk Halkı, bu konu üzerinden köşeye sıkıştırılmak istenen Türkiye olmuştur.

Ortaya konulan tüm uluslararası çözüm paketlerinin içeriği, Rum’un istediklerine uygun olarak hazırlanmış, Kıbrıs Türk tarafına bu talepleri kabul edeceksin denilmiştir!

1955-1974 yılları arasında yaşanan o acılı yıllar, Rum’lar tarafından köyleri yakılıp yıkılan, topluca katledilen ve kendi topraklarından sürülerek yıllarca göçmen çadırlarında yaşayan Kıbrıs Türk’lerine uygulanan bu insanlık ayıbı ve kendi topraklarındaki yaşam haklarının gasp edilmesi nasıl göz ardı edilebilir?

Uluslararası camianın temsil edildiği böylesine büyük kuruluşlarda, bu kadar haksız bir uygulama olabilir mi? İnsan haklarının savunulduğu güçlü platformların bu insanlık ayıbına olan tepkisizliği nasıl izah edilebilir?  İnsanlık değerlerinin ölçüsü, sadece onların tekelinde midir?

Kıbrıs Türk’ü; 20 Temmuz 1974 tarihinden bu yana, ada da barış içerisinde hür ve egemen bir hayat sürmektedir.

Kıbrıs Türk’ü; Anavatan Türkiye’nin desteğiyle 41 yıl önce kavuşmuş olduğu hürriyetin ve egemenliğinin, 32 yıl önce kurmuş olduğu devletinin bedelini kanı ve canı ile ödemiştir.

Bu devletin hiç kimseye verilecek ne bir karış toprağı vardır, ne de bir borcu.

Bu nedenlerden dolayı; Kıbrıs Türk Halkının kendi topraklarında ve kendi iradeleri ile kurmuş oldukları KKTC’de:

Yaşam hakkının yasallığının ve kutsiyetinin göz ardı edilmesinin ısrarcılığını halen sürdüren bu iki kuruluşun almış olduğu dayatmacı ve Rum’a teslim olun kararları, bu kararların uygulanması yönünde oynadıkları rol ve arabuluculuk gayretleri, kahraman ‘Kıbrıs Türk Halkının’ vatan sevgisi ve özgür iradeleri karşısında yok olup gitmeye mahkûmdur.

Kıbrıs Türk’ü; 1878 yılından beri Ata’larından devir almış olduğu emanete asla ihanet etmemiştir.

’Türklüğün Serdarlığını’,‘Şüheda’nın Türbedar’lığını’ yaparak, kendi istiklal savaşını vermiş; binlerce can bedeli ödeyerek, 1974’te Mehmetçik ile kucaklaşmış ve kendisine anasının ak sütü gibi helal olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletini kurmuştur.

32 yıldır, bu devletin tüm ortak değerleri ile yaşayan Kıbrıs Türk Halkı; bu güne kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Hükümetleri ne dediyse onu yapmıştır.

Türk Millet’inin ayrılmaz bir parçası olmanın sadakatinden asla ödün vermemiştir. Özellikle son dönemde KKTC de yaşayan Rum işbirlikçilerinin; bilinen dış güçlerin dolar ve avroları ile sulanan bu ayrık otlarının varlığı, bu ‘Gazi Topraklar’ da hiç bir şey ifade etmemektedir. Annan planı dönemini iyi bilen Kıbrıs Türk Halkı,  devletinin varlığı ve yaşatılması konusunda kararlıdır.

Hiç şüphesiz; Anavatan Türkiye’nin adada ki yaşam şartlarının yükselmesi amacıyla vermiş olduğu ekonomik desteğin sağladığı avantaj ve son dönemde bu yolda ortaya konulan büyük ve başarılı yatırımlar ile büyüyen KKTC ekonomisinde, bu ekonomiye katkı koyan özel sektör kanalıyla uluslararası ilişkiler yönünden de önemli adım.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —