Murat AĞIREL editör


Kurban edilen Kumburnu

Kurban edilen Kumburnu


Son yazılarımda doğa harikası yerlerin nasıl üç beş kişiye verildiğini, buralardan nasıl rant elde edildiğini yazıyorum.

Ben böyle yazınca “E ne yapalım para kazanmayalım mı?” diye çıkışıyorlar. Ama kimsenin aklına cennet vatanın topraklarını vatandaşa yani gerçek sahibine ücretsiz açmak gelmiyor. 

 

 

 

Fethiye’den devam edelim...

Bilirsiniz, Türk turizminin en sembol fotoğraflarından birisi Ölüdeniz’deki Kumburnu sahilidir ve dünyanın en iyi sahilleri arasında gösterilir.

Kumburnu’nda da bir önceki yazımda anlattığım bir al gülüm ver gülüm hikâyesi var. Bakanlık, 2014’ten bu yana hep Muğla’ya Hizmet Vakfı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Türkiye Çevre Koruma Vakfı’nın kurduğu MUÇEV şirketine veriyor. MUÇEV de alt kiralama yapıp, üstüne komisyonunu koyup bir başkasına devrediyor. Sistem 10 yıldır böyle işliyor. 

MUÇEV, her yerde olduğu gibi burada da “Ahmet Şavkın” isimli, Mavi Göl Turizm AŞ’nin sahibine alt kiralama yapmış. Doğa harikası bu alanı halen bu şahıs işletiyor. Ahmet Şavkın, halen Göcek’teki Güverte Restoran’ın sahibi. Plaj, “1. Derece Doğal Sit Alanı” olmasına rağmen işletmeci tarafından ticari yapılara kurban ediliyor. Sit alanında, bazı yerlerin atölyeye çevrilerek etrafı kamışlarla sarılıyor. 

Kumburnu’nda mevzuata aykırı yapılaşmanın önünü açan şey, koruma amaçlı imar planının olmaması. Ölüdeniz/Kumburnu plajını da kapsayan kamusal alanların işletmesi alt kiracılara verilmiş.

Hatta bakanlıkların kiraladığı kamusal alanlarındaki restoran, kafeterya, plaj ve büfe alanları 3. kişilere devrediliyor. Mevzuat gereği, 6 metrekare yüzölçümünde sabit yapı niteliğinde olmayan büfe izini verilen bu alanlarda yüzlerce metrekarelik kapalı ve yarı açık alanlara yayılan restoran, kafeterya vb. yapılar mantar gibi türemiş durumda. Bu durum başta 3621 sayılı kıyı kanunu olmak üzere ilgili tüm mevzuatlara aykırı.

 

 

 

Anlatayım...

YOLUNU DA YAPTILAR

Mesela TUI Blue Faralya Projesi: 

Ölüdeniz bölgesindeki Faralya’da tam olarak Sümbeki bölgesinde, daha önce 65 dönüm olan ve halk arasında “Bakanın Yeri” (Bakan Ekrem Pakdemirli) diye bilinen alan 98 dönüm olarak genişletilip Babadağ’daki teleferiki işleten KIRTUR’a kiralandı. (Bir önceki yazıma bakabilirsiniz.)

Sümbeki Burnu, Fethiye turizmine en büyük katkısı olan tarihi Likya Yolu’nun alternatif yol rotası üzerinde. Sümbeki burnundan öncelikle Faralya halkı olmak üzere Fethiye’de yaşayan yurttaşlar ve bölgeye gelen yerli ve yabancı turistler faydalanmakta.

Sümbeki Burnu A Tipi Mesire Yeri’nin işletme hakkı Fethiye Orman İşletme Müdürlüğü’nün 5 Temmuz 2022’de yaptığı ihale sonrasında KIRTUR’a yıllık 16 milyon TL’ye (o dönem için 1 milyon Avro) kiralanmış. Sözleşmede mesire yerine ulaşımı sağlayan orman yolunun da Fethiye Orman İşletme Müdürlüğü tarafından yapılacağı belirtiliyor. Fethiye Orman İşletme Şefliği Amenajman Planı içerisinde kalan Sümbeki Burnu Mesire Yeri’nde son zamanlarda yoğun bir ağaç kesimi gerçekleşti ve tarihi Likya Yolu tahrip edildi. Kiralanan alan, kısa süre öncesine kadar deniz kenarında ve tamamen çam ağaçları ile kaplı 98 dönümlük bir devlet ormanıydı. Ancak ihaleden sonra Fethiye Orman İşletme Müdürlüğü kepçeleri, yangın söndürme araçları, görevlileri kontrolünde ve KIRTUR’un kiraladığı iş makineleri ile 2023 Mayıs ayından itibaren yüzlerce ağaç kesildi. Faralya Sümbeki Burnu’ndaki ormanlık alanda, bu çalışmalar esnasında patlayıcı bile kullanıldı. Akıl alır gibi değil... Orman arazisi hiçbir kamu yararı gözetilmeksizin adeta bir tatil köyüne çevriliyor. 

 

 

 

Faralya/Sümbeki Burnu’nda aslolan sadece doğanın katledilmesiyle yapılacak dev tesis değildir. Önünde bulunan koya “güneşleme terası” adı altında yapılacak iskele ile tekne bağlanması ve butik marina yapılması da çok önemli. 

Niye mi? Burası, Asya’dan gelip Kızıldeniz’den geçerek Avrupa limanlarına giden gemilerin rotasına yakın stratejik bir nokta. Açık denizlere doğrudan açılan bir yer ve buraya dışarıdan kimsenin ulaşması, görmesi, denetlemesi mümkün değildir. Kısacası, Yalıkavak Marina gibi değil, göz önünde, ayakaltında bir yer değil. Yalıkavak Marina artık “deşifre” oldu. O nedenle “bazı işler için” yeni marinalara ihtiyaç var.

Karşı kıyıda Yunanistan’da aynı şeyler oluyor mu diye baktım. İşletmeler tam denetimli ve ruhsatlı. Plajların sadece küçük bir bölümünü kullanabiliyorlar. Öyle her plaja bir işletme durumu da yok neredeyse çoğu koy ve plaj ücretsiz. Kimse kafasına estiği gibi parayı basıp bir koya yerleşemiyor. 

Sözün özü, plajlarımıza binlerce lira vererek ulaşmaya bir süre daha devam edeceğiz ya da hiç denize girmeyeceğiz.