Mustafa BALBAY

Tarih: 05.10.2024 11:23

Şahsıma mektuplar (37) Bir gece ansızın gelebilirler!

Facebook Twitter Linked-in

Bu hafta korku ve dehşet dolu bir ulusa tersleniş konuşması yaptım. Meclis’imin açılışı nedeniyle vazifesini verdim. Şöyle iri ve diri bir anayasa çalışması yapmalarını tavsiye ettim. Anayasa olur olmaz ayrı konu; ekonomi konuşulmasın da ne konuşulursa konuşulsun. 

 

 

Şahsım olarak anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili sorunum yok dedim. Zekeriya kardeşim tam bir yıkıcıoğlu gibi konuşmaya devam ediyor. Anayasayı tümden reddeden yıkıcıoğlunu, “Anayasanın değiştirilemez maddesi olmamalı” dedirterek en özgürlükçü kişi kimliğine sokmak iyi kafa karıştırıyor! 

 

Devlet kardeşim de DEM’lilerin ayağına giderek iyi altlık yaptı. Onlara şirin gelecek kimi maddeler koyacağımızı, Cumhur ortağımın buna olumlu bakacağını hissettirmiş olduk.

 

Eskiden DEM deyince cehape demleniyor derdik. Şimdi muhabbet dolu çay demleniyor deriz, demokrasinin ilk hecesi deriz!

 

Sonuçta bana aday olacağım bir anayasa lazım, o da bu seçimde lazım!

 

***

 

Yeni yasama yılımda bazı söylem değişikliklerinin şart olduğunu gördüm. Geçmişte kullandığımız “beka sorununu” yenileyip, üzerindeki son kullanma tarihini değiştirmek yararlı olmayacak. Çay demleme işine de su koyar. Bunun yerine “bela sorunu” daha iyi gider diye düşündüm.

 

Ulusa tersleniş konuşmamda adını koydum:

 

İsrail bir gece ansızın gelebilir! 

 

Eskiden biz komşulara, “Bir gece ansızın gelebiliriz” diyorduk ama geçmişte bu nakaratı diye diye eskittik. Şimdi tersine çevirdik! 

 

Gözlerini bize diktiler, her an gelebilirler! “Vaat edilmiş topraklar” diye bir hezeyana kapılmışlar. Gerçi binlerce yıl önce yazılmış ama olsun, bana şimdi lazım oldu! 

 

Birikimlerinize %54 Mevduat Faizi!

Günlük mevduat hesabı ile birikimlerinizi vade beklemeden değerlendirin

Lidy

Bunun büyük bir bela olduğunu işlemem lazım. Böylece Erbakan hocanın oğlundan daha büyük İsrail düşmanlığı yapıyor gibi görünerek ona giden oyları da toparlarım.

 

Adım adım yazmakta olduğum, önümüzdeki nesillere bırakacağım dev eserim Şahsımname’de durumu şöyle izah ediyorum:

 

Millete ya coşku vereceksin ya korku!

 

Gönül elbet birinciyi arzu ediyor. Togg diye bir aracımız, KAAN diye bir uçağımız oldu diye coşturduk ama sokaklarda Togg’u havada KAAN’ı göremeyince ister istemez, “Nerede bu KAAN Togg, boş laflara karın tok” gibi bir durum çıktı. İçi boş olsa bile milleti coşturmak bir dönem iyi geldi. 

 

***

 

Şimdi korkutma zamanı!

 

Korku o kadar güzel, o kadar etkili, o kadar sonuç alıcı bir silah ki! 

 

Çektin mi herkes siniyor. Milletim ne güzel söylemiş:

 

Eldeki bir, daldaki ikiden iyidir! 

 

Azıcık aşım dertsiz başım!

 

Milletime azla yetinme duygusunu Diyanet İşleri başkanım aracılığıyla da yerleştiriyoruz ama arada teröristler çıkıyor. “İlle de hakkımızı istiyoruz”, “Başkan bizi Audi ile avudi” diyor! İşte onlara iyi bir korku verdin mi, en azından bir bölümü siner! 

 

 

Öyle siner ki başka bir şey düşünemez! Ben sinerji diye buna diyorum! Sinerjinin başka ne anlamı olabilir ki!

 

Bir dönem şahlanıyoruz dedim! Olmadı!

 

Şimdi ahlanıyoruz! 

 

Ekonomiyi nasla unutturamadık, yasla unutturacağız!

 

Milletime, “Biz aç da kalırız, sen yeter ki bela sorununu çöz” dedirteceğiz!

 

Bela o kadar büyük ki bir gece ansızın gelebilir!

 

Çare, şahsımın etrafında kenetlenmek!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —