Armağan KULOĞLU YAZAR ONAY


Savaşın baş aktörü İsrail

Savaşın baş aktörü İsrail


İsrail’in, Beyrut’ta Hizbullah Komutanını, Gazze’de Hamas’ın üst düzey komutanını öldürmesinden sonra neredeyse 12 saat içinde Hamas’ın Siyasi lideri Haniye’yi de bir suikast sonucunda öldürmesi, İran için adeta bardağı taşıran damla olmuştur. Buna, bir müddet önce Şam’da İran elçilik kompleksi içinde konsolosluk binasındaki diplomat ve komutanlarını da düzenlediği hava harekâtıyla öldürmesi de eklendiğinde, bölgenin bundan sonra da savaş ortamından kurtulamayacağı anlaşılmıştır.

Savaşın baş aktörü İsrail, dayanağı da ABD

İsrail’in amacı, Filistin’i yok etmek, ideolojik/teolojik hedefindeki topraklara ulaşabilmek için de savaşı genişletmek, baş tehdidi olan İran’ın savaşa dâhil olmasını sağlayarak çıkan fırsatları kullanmaktır. Siyonist rejimin hedefi, devlet politikası hâline gelmiş, uzun bir süredir devam eden bu saldırgan süreç, Hamas baskını sonucunda İsrail’in kendini savunma bahanesiyle ölçüsüz bir hâl alarak, Gazze özelinde bir katliama, devamında da soykırıma dönüşmüştür.

Başlangıçta, ABD başta olmak üzere Batı, İsrail’in karşı saldırılarını desteklemiş, ancak durumun vahameti ortaya çıkınca, desteklerini azaltmış, İsrail’in kemikleşmiş destekçilerinin dışındakiler, az da olsa, ateş kes için çalışmışlardır. BMGK, ABD’den dolayı etkili olamamış, Uluslararası Ceza Mahkemesi de durumu bir savaş suçu ve soykırım olarak niteleyerek yargı sürecini başlatmıştır.

Gelinen aşamada ABD kamuoyunda ve birçok Avrupa ülkesinde, hatta ciddi bir oranda İsrail’de de muhalif hareketler ve hükûmet karşıtı gösteriler artmıştır.

Ancak ABD’nin, Yahudi Lobisi ve Siyonizm destekçilerinin etkisiyle İsrail’in her hâlükârda arkasında durması ve desteklemesi devam etmektedir. Her seferinde, İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu ve desteğine devam edeceğini açıklaması Netanyahu’yu yüreklendirmektedir. Savaşın durması hâlinde iktidarını kaybedeceğini ve yargılama sürecinin de başlayacağını bilmesi, onun savaşın devamından ve genişlemesinden yana davranmasını körüklemektedir.

Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde konuşması ve 52 defa ayakta alkışlanması onu, önü alınamayacak bir mecraya sokmuş, buradan aldığı rüzgarla İran’ın Başkentinde Hamas Siyasi liderine suikast yapmasına kadar götürmüştür. Netanyahu’nun Kongre’den aldığı alkış, aynı zamanda ABD içindeki İsrail’in tutumuna karşı gelenlere karşı da güç kazanmasını sağlamıştır.

İran’ın İsrail’e vereceği karşılık

Netenyahu, savaşı genişletmek ve ABD’yi bölgeye çekebilmek için İran’ı kışkırtmaktadır. İran da zamanın kendi lehlerine işlediğini düşünerek topyekûn bir savaştan kaçınmaktadır. İran’ın bu yaklaşımının, muhtemelen son yıllarda nükleer silah yapmaya yeterli zenginleştirilmiş uranyuma ulaşıp nükleer silah yapma aşamasında olmasından ve bunu hedefe ulaştırabilecek füze kabiliyetini de geliştirmesinden kaynaklandığı söylenebilir.

İran bundan önce Suriye’deki diplomatik temsilciliği vurulduğunda İsrail’e ölçülü bir yanıt vermiş, İsrail bu sefer de Haniye’yi Tahran’da öldürerek İran’ı yeniden kışkırtmıştır. İran da BMGK’yi acil toplantıya çağırmış, Siyonizm rejime gereken cevaplar verilmezse BM'nin 51’inci maddesi gereği meşru müdafaa haklarını kullanacaklarını ve gereken karşılığı şiddetli bir şekilde vereceklerini açıklamıştır.

ABD ise yine İsrail’e yapılacak saldırıda İsrail’i savunacaklarını açıklayarak bölgeye uçak gemisi göndermiş ve kruvazörlerle takviye etmiştir. Bunların başlangıçta İran ve vekillerini frenlemeye, savaşın yayılmasını önlemeye yönelik olduğu, duruma göre doğrudan devreye girebileceği düşünülmektedir. Kruvazörlerin de sahip oldukları elektronik hava savunma sistemiyle İsrail’i korudukları anlaşılmaktadır.

Bu kapsamda ABD de savaşın bölgesel bir savaşa dönüşmesini istememekte, arka kapı diplomasisiyle yaptığı görüşmede, İran’ın prestiji için yapacağı karşı saldırının fazla tahrip edici olmaması konusunda anlaştığı da ifade edilmektedir. Ancak İsrail, üst düzey hasımlarına suikasta, Gazze ve Lübnan güneyindeki saldırılarına devam etmekte, Hizbullah da roket saldırılarını düşük profilde sürdürmektedir.

Muhtemel senaryolar

İran, Haniye’nin özellikle kendi başkentinde öldürülmesinin karşılığını şiddetli ve etkin bir şekilde vereceğini sıklıkla dile getirerek İsrail üzerinde endişe yaratacak açıklamalar yapmaya devam etmektedir. Bu açıklamalar hem iç kamuoyuna hem de İsrail ve destekçilerine karşı propaganda niteliğindedir. İsrail kabinesinden, İran’ın vurması bekleneceğine kendilerinin saldırıda bulunmasını isteyenler de vardır.

İran’ın kontrollü bir karşılık mı, yoksa kendisiyle koordineli ve eş zamanlı olarak, Hizbullah, Husiler, Hamas, nokta operasyonları/suikastlar yapabilen özel timlerle birlikte ortak bir saldırılarıyla mı, yoksa bunlardan biri veya birkaçıyla mı cevap vereceği bilinmemektedir. Uygun zaman ve zemin kolladığı düşünülmektedir.

***

-İsrail’in, ABD desteğini kesmedikçe hiçbir şekilde durmayıp saldırılarına devam edeceği bilinmelidir. ABD’nin de savaşın yayılmasını istemiyorsa bu gerçekle yüzleşmesi gerekmektedir.

-Savaşın Orta Doğu’da sınırlı kalması beklenmemeli, fitil ateşlendiğinde bölgenin de dışına çıkacağı hesaplanmalı, ülkeler ve uluslararası kuruluşlar bu gerçeğin bilinciyle hareket etmelidir.

-İsrail, ABD’yi Yahudi Lobileri, Siyonistler, yönetim içindeki destekçileri ve para/ekonomi piyasasına hâkim olanlarla içeriden esir almıştır. ABD’de başkanın o veya bu olması fark etmez. Orta Doğu’da kalesi olarak gördüğü İsrail’in, kendisini de felakete sürükleyebileceğini görmesi ve ona göre hareket etmesi gerekmektedir.

-Haniye’nin öldürülmesiyle Gazze’de ateşkes görüşmeleri inkıtaa uğrayacaktır. İsrail’in isteği de zaten budur. Bu konuda yeniden etkin bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.

Türkiye;

-Savaşın bölgeye yayılması halinde İsrail’in PKK/YPG’yle iş birliği yaparak (şimdiden başladılar) güvenliğini etkilemeye çalışacağını dikkate almalıdır.

-Filistin konusuna ideolojik değil, insani, vicdani, uluslararası hukuk, adalet duygusu, bekası, güvenliği, ulusal çıkarları ve bölgesel etkileri itibariyle hassasiyet göstermeli, ateşkesin bir an önce sağlanarak vahşetin durması ve bölgede iki devletli bir çözümle bağımsız ve egemen bir Filistin Devletinin kurulması için yürüttüğü diplomatik girişimlerine devam etmelidir.

-Konuya uzak duran İslam İşbirliği Teşkilatını toplamak için ön ayak olmalıdır.

-Tüm uluslararası girişimlerinde kendi jeopolitik, politik, askeri, ekonomik ve diğer milli güç unsurlarından ilgili olanlarını değerlendirerek gücünün sınırlarını dâhilinde söylemde bulunmalı ve hareket etmelidir.