Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayarak istikrara kavuşması ümidi, son gelişmelerle tamamen yok olmuştur. Doğal olarak Türkiye’nin de Suriye’nin “siyasi birlik içinde toprak bütünlüğünden” yana olan politikası da uygulanamaz hâle gelmiştir.
Bu durumda Türkiye’nin odaklanacağı nokta, güneyde bir terör koridoru tesisini engellemek, güvenliğini ve bekasını da düşünerek olası bir “Kürt Federasyonu”nun Suriye ayağını oluşturmasına da izin vermemektir.
Türkiye, mevcut ABD destekli, İsrail etkisindeki PKK/PYD/YPG terör örgütünün özerkliğe evrilmesinin, bu tehlikeli oluşumu sağlayacağı bilinciyle hareket etmelidir.
HTŞ’nin operasyonu dengeleri değiştirdi
İdlip’te konuşlu olan HTŞ, El-Nusra’dan dönerek El-Kaide’nin bir kolu olan Cihatçı Sünni bir terör örgütü olarak kabul edilmektedir. İdlip’teki muhaliflerin ve hareketin önderliğini yapan bu örgüt, diğer muhaliflerle birlikte Rejim’in kontrol ettiği öncelikli hedefi olan Halep’e operasyon düzenleyerek Halep’i ele geçirmiştir. Bundaki amacı, onların tabiriyle daha önce mutabık kalınan ve uygulanan sınırlara yeniden kavuşmaktır.
Rejim güçleri ve İran bağlantılı milisler kısa sürede geri çekilmişlerdir. Çekilirken doğu kısımlarında doğan boşluğu PKK/YPG doldurmuştur. Bir noktada Rejim, boşalttığı yerleri onlara devretmiştir. HTŞ onlara bölgeyi terk ederlerse, çekilmenin güvenliğini sağlayacaklarını söylemiş, onlar da Halep’i terk etmek zorunda kalmıştır. Halep’i terk eden sivillerin bir kısmının sevinçle geriye döndükleri görülmüştür.
Şimdi Halep’te tertiplenme, Rejim ve İran destekli güçlerin karşı taarruzlarını önlemeye yönelik savunma tedbirleri alma ve yaşamı normalleştirme çalışmaları yapılmaktadır.
HTŞ harekât için neden bu dönemi seçti?
HTŞ’nin harekâtı bu dönemde yapmasının sebebinin, Rusya’nın Ukrayna tarafından ele geçirilen Kursk bölgesini geri almak ve diğer bölgelerde de bir an önce hedeflerine ulaşmak için tamamen angaje olmasından, hatta Rusya’nın kara kuvvetlerini takviye etmek için Kuzey Kore’nin desteğine bile ihtiyaç duymasından kaynaklandığı görmüştür. Rusya’nın hâlen Suriye Rejimine kısıtlı hava desteğinden fazla bir destekte bulunamadığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca İran’ın, vekil güçleri olan Gazze’deki Hamas ve özellikle Lübnan’daki Hizbullah’ın oldukça güç kaybetmesi ve Hizbullah’ı yeniden güçlendirme gayreti içinde olması, ABD ve İsrail baskısından dolayı, Suriye’ye yeteri kadar destekleme imkânını kalmadığı düşünülmektedir.
ABD yönetiminin değişim döneminde olması da seçilen zaman için bir sebep olabilir.
PKK/PYD boşluktan yararlanmak isterken
Halep’teki boşluğu dolduramayan PKK/PYD, bu sefer Tel-Rıfat ile Suriye’nin kuzey doğusu arasında bir koridor tesis etmeye çalışmıştır. Bu girişim ÖSO (SMO) tarafından önlenmiş, devamında da Tel-Rıfat tamamıyla ele geçirilmiştir. Tel-Rıfat’ı terk etmiş olan siviller de buraya dönmeye başlamıştır. ÖSO Mümbiç için hazırdır.
Tel-Rıfat’tan çekilen PYD, Münbiç’de güç toplayarak, ÖSO’ya karşı tahkimat ve savunma hazırlıkları içine girmiştir. Diğer taraftan da ÖSO’nun operasyonuna karşı koyamadığı takdirde, Fırat Nehri batısından da çekilip, doğusunda tertiplenmek için hazırlıklı olduğu da söylenebilir. Bu durumda Türkiye’nin tesis etmek istediği, M-4 Karayolu kuzeyinde terörden arındırılmış tampon bölgenin Fırat Nehri Batısı bölümü tamamlanmış olacaktır.
Bu süreçte HTŞ’nin önderliğini yaptığı muhalif güçlerinin, Türkiye’nin kontrolündeki ÖSO (SMO) ile rekabete girip operasyonlar yaparak SMO’nun YPG’den kurtardığı bölgelere girdiği, bu durumun da sıkıntı yarattığı dikkate alınmalı ve bu konuda gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.
HTŞ’nin müteakip hedefi ve Astana süreci
HTŞ’nin amacının Muhalifler olarak, yeni bir müzakere sürecinde masada yer almak ve yeniden şekillenmesi, muhtemel Suriye topraklarında konumu sağlam bir temele oturtmaktır. Bu nedenle Suriye Rejimi’nin düşmesi, düşmediği takdirde Rejmle ve diğer aktörlerle müzakere edebilecek bir imkâna sahip olabilmesi düşüncesiyle hareket edeceği kıymetlendirilebilir.
Bu amacını gerçekleştirebilmek için, ulaşması mümkün olsa da olmasa da hedefini, Şam ve rejimin devrilmesi olarak ortaya koyacağı, gelişen duruma göre bunu revize edeceği, bunun için de Halep-Hama-Humus-Şam mihverinde operasyon yapmayı planladığı anlaşılmaktadır. Hâlen Hama’ya yönelmiş olup operasyon devam etmektedir.
Ancak HTŞ (Muhalif güçler), İdlip merkezinden uzaklaştıkça lojistik destek güçlükleriyle karşılaşacağından, Halep başta olmak üzere kontrol altına aldığı yerlerde hakimiyetini devam ettirebilmek için buralara güç tahsis etmek zorunda kalacağından, ayrıca Rejim güçlerinin, İran destekli Haşti-Şabi ve Irak’tan gelen Şii güçlerinin ve özellikle hava desteği ağırlıklı Rus güçlerinin karşı taarruzlarına maruz kalacağından, harekâtı bu kadar derinlikte ve uzun bir süre devam ettirmesinin fazla imkan dâhilinde olmadığı değerlendirilmektedir. Bu nedenle başta ifade edilen amacına yaklaşıp, kendisiyle müzakere edilebilecek bir ortamın oluşmasını beklemektedir.
Astana Süreci aktörleri yeniden bir araya gelmektedir. Devamında kendisinin de Muhalifler olarak masada yer almasını talep edebilir. Astana sürecinin devam etmesi hâlinde, toplantı formatında değişiklikler olması da muhtemeldir. Bu formatın şekli, Suriye’nin nasıl bir şekil alacağının işareti olarak da görülebilir. Türkiye, Rusya ve İran’dan başka, o zamana kadar kalırsa Esad Yönetimi, Geçici Suriye Yönetimi’yle birlikte Muhalifler de bu masada yer bulabilir.
Türkiye’nin durumu
Türkiye, Suriye’nin birlik içinde toprak bütünlüğü politikasını devam ettirmektedir. Ancak görünen durum Suriye’nin ancak federasyon veya özerk yönetimlerle şekilleneceğini göstermektedir. Toprak bütünlüğünün ancak bu şekliyle sağlanabileceği, üniter bir yapı ihtimalinin son derece zor olacağı anlaşılmaktadır. Ortaya çıkması muhtemel Federasyon veya Özerk yapı ömrünün de ne kadar olabileceğini kestirmek oldukça güçtür. Özellikle dış güçlerin etkisiyle zaman içinde kopmalar olabilecektir.
Suriye’nin bu yeni yapıya dönüşmesinin dahi hem güç olacağı, olsa bile bunun zaman alacağı görülmektedir. Bu süreçte terör ve kuzeyde bir devletçik oluşumu faaliyetlerinin devam edebileceği, bunun da Türkiye’nin güvenliğine ve bekasına tehdit olacağı açıktır. Ayrıca bu süreçte yine yoğun bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalacağı da elde edilen tecrübelerle sabittir.
Bu durumda Türkiye’nin mevcut politikasına devam etmesinin, çatışmaların sona ermesi, istikrarın sağlanması ve dışarıdan yapılacak müdahaleleri önlemek için girişimlerini sürdürmesinin, ortaya çıkan bu karmaşık durumda ve sonrasında da güvenliği ve bekasını koruyabilmek için sınır boyunca kontrol altında tutacağı güvenli bir tampon bölge oluşturma çabalarını sürdürmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Esat’ın da bu konuda çok geç kalmakla birlikte, artık Türkiye’yle diyalog ve işbirliğinin kıymetini anladığı düşünülmektedir. Yine de bu sürece girmesinde fayda olabilir.