CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu defa Suriye konusunda bir öneride bulundu ve aynen şöyle dedi:
“O ceket giydirdiğiniz kravat taktırdığınız kişi bir kişi ama Suriye’de dünyanın dört bir yanından gitmiş cihatçılar var, 100’den fazla ülkeden gitmiş gözü dönmüşler var, kafa kesiyor adamlar ve o adamlar İdlib’de duruyordu, TSK da onları orada hem koruyordu hem tutuyordu.
Şimdi onlar bütün Suriye’ye dağıldılar. Ve olmadık saldırılar oluyor, iç savaşı tetikleyecek işler oluyor. Lazkiye’de bir saldırı, soykırım endişesi var. Silahlı kuvvetlerimiz eğer bir varlık gösteriyorsa bu varlığı en çok da Lazkiye’deki Arap Alevilerine karşı o Selefi grupların yapabileceği saldırılar noktasında sadece o bir kravatlıya bir şey söyleyerek değil, gerçekten gerekli tedbirleri alarak yapmaları lazım.”
***
Öyle ya Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Sınır ötesindeki Kürtlerin bölgede tek hamisi Türkiye'dir. Yani bunun hiç lamı cimi yok. Nasıl ki Balkanlar'daki Boşnaklar ve Arnavutların tek hamisi, gerçek destekleyicisi biziz, doğumuzdaki, güneyimizdeki Kürtlerin de hamisi biziz. Tarih böyledir. Tarihi değiştirmeyiz. Yani organik tarih de bugünkü tarih de budur.” demiyor muydu?
Lazkiye'deki Nusayriler de Hatay ve Adana'daki Arap Alevi vatandaşlarımızın akrabası değil mi?
Suriye'deki Türkmenlerden ise söz eden bile yok. Onların da bir kısmı Sünni bir kısmı Alevi... Türkiye'nin onların da hamisi olması gerekmez mi? Irak ve Suriye Türkmenleri, Türkiye Türklerinin kandaşı değil mi? Hepsi, Türkiye Türklerinin büyük çoğunluğu gibi Oğuz boylarının torunları değil mi?
***
Sosyal antropolog Sefa Yürükel’in "Suriye’deki Zulüm, HTŞ ve Bölgeyi Tehdit Eden Ateş" başlıklı yazısı da önemli:
"Suriye, emperyalizmin taşeronları ve bölgedeki işbirlikçilerin elinde bir ateş çemberine dönüştürülmüş durumda. Aleviler, Hristiyanlar, Dürziler ve laiklere yönelik sistematik soykırım girişimleri, tarihin en karanlık sayfalarına eklenmeye adaydır. Başta Heyet Tahrir el-Şam olmak üzere, radikal İslamcı grupların yürüttüğü bu vahşet, yalnızca Suriye’yi değil, tüm bölgeyi tehdit ediyor. Bu gruplar, Türkiye’nin iktidarındaki İslamcı kanatların açık veya örtülü desteğiyle varlıklarını sürdürmekte, emperyalizmin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin kanlı taşeronu olarak hareket etmektedir.
Türk milleti, bu ateşe karşı durmak ve bölgedeki çatışmanın Türkiye’ye yayılmasını engellemekle yükümlüdür. Emperyalizmin maşaları ve onların yerel işbirlikçilerine karşı örgütlü bir direniş, hem insanlık görevi hem de ulusal bir sorumluluktur.
Bu mücadele, yalnızca Suriye’nin geleceği için değil, Türkiye’nin laik, demokratik yapısını koruması için de elzemdir. Türk milleti, bu gerici projeye karşı sessiz kalamaz. Bölgedeki tüm vicdanlı halklarla dayanışma içerisinde, emperyalizmin oyunlarını boşa çıkarmalıdır. HTŞ ve benzeri yapılara verilen her türlü destek kesilmeli, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve halkların özgürlük mücadelesine saygı gösterilmelidir.
Suriye’de yakılan bu mezhepçi ateş, sadece Suriye’yi değil, tüm bölgeyi ve Türkiye’yi de yakacak bir felakete dönüşebilir. Türk milleti, bu ateşi bölgeye yayılmadan söndürmek için gerekli iradeyi ve kararlılığı göstermelidir."
***
ABD Başkanı Trump da Suriye'de ilerleyen güçlerin arkasında Türkiye'nin olduğunu söylemiş ve “Suriye'nin anahtarı Türkiye'nin elinde olacak. Bunu söyleyen kimseyi duymamışsınızdır ama bu böyle” demişti.
Bunun bir anlamı da şudur:
Anahtar Türkiye’nin elinde olsa da olmasa da bundan sonra Suriye’de meydana gelecek her türlü olaydan Türkiye sorumlu tutulacaktır. HTŞ’nin giriştiği katliamlar da dahil...
Bu sebeple, Türk Milleti’nin kendisine yakışanı yapması, kör bir mezhep taassubu ile hareket edenlere fırsat veren iktidara uyarıda bulunması gerekir...
Arslan BULUT(Yeniçağ)