Prof.Dr.Alaeddin YALÇINKAYA


Türkiye-Suriye Düşmanlığını İsteyenler

Türkiye-Suriye Düşmanlığını İsteyenler


İsrail’in son saldırılarıyla unutulan Suriye ile normalleşme girişimlerinin sekteye uğramasının temelinde, anormalleşme sürecindeki yanlışlar bulunmaktadır. Arap Baharı rüzgarına kapılarak Şam’daki diktatörlüğün sonu geldi” zannıyla en uzun sınır komşumuza karşı cephe açmanın faturası, bölge ülkeleri için ağır olmuştur. Suriye parçalanmış, milyonlarca mülteci sorunu yanında ağır terör tehdit ve saldırılarının hedefi olmuşuz. On milyonu aşkın Suriyeli evinden, yurdundan edilerek gurbet diyarlara çıkmış, birçoğu hayatını kaybederken niceleri kadın, çocuk, organ tüccarlarının sermayesi olmuştur. Kazananı ise elbette oyunu tezgahlayan küresel Siyonizm ve İsrail olmuştur!

Tunus, Mısır, Libya’daki olaylarla rejimler değişmiş, on yılların yöneticileri herşeyini kaybetmiştir. Suriye için de bunun kaçınılmaz olduğu tedavüle çıkmış, Baas sonrası Suriye oltası, ABD tarafından Türkiye’ye uzatılmıştır. Bu zehirli ikrama atlayanlar, Siyonist odakların kontrolündeki birimlerin etkin olduğu projelerin başındaki ÖSO’ya ev sahipliği yapmış ve görünüşte halk ayaklanmaları başlamıştır. Buradaki temel yanlış, Suriye’nin mesela Mısır veya Tunus olmadığının ötesinde Esed (Arapça aslan anlamına gelen kelimenin doğru yazılışıdır) yönetiminin İsrail-ABD için de en kullanılışlı olduğunun görülememesidir. Bundan daha vahim yanlış ise mevcut rejim çöktüğünde bölgenin geleceği hesabının yapılmamasıdır.

İki komşu arasındaki ilişkilerin zirve yaptığı, ortak bakanlar kurulunun toplandığı, ekonomik-sosyal entegrasyonun hızla ilerlediği dönemde Türkiye’nin doğrudan yönetimi hedef alan girişimlerinin arkasında ABD/Siyonist lobi bulunmaktaydı. Her ne kadar Şam rejiminin, olaylar başlamadan önce de ayrımcı, halkının bir kısmını vatandaş dahi kabul etmeyen zalim ve baskıcı uygulamaları olsa da silahlı isyanın herkes için çok daha büyük felaketlere yol açacağı, İsrail’in genişlemesine hizmet için bölgenin yangın yerine çevrileceği gün gibi âşikârdı. Akademisyenlerin büyük çoğunluğu “hükümetin, Suriye politikasını destekliyoruz, çünkü Şam yönetimi halkını öldürüyor” derken program aralarında “böyle konuşmaya mecburuz, çünkü kadro alamayız” türü mazeretler ileri sürmüşlerdi. Daha birkaç yıl öncesine kadar Suriye ile diplomatik ilişkilerin kurulmasında Rusya’nın aracılık teklifine karşı “bizim Şam ile ilişkileri kesmemiz ilkesel tercihtir” benzeri en basiretsiz/ilkesiz gerekçeler ileri sürülüyordu.

Suriye ile bağların koparılmaması, yüzlerce terör örgütünün öncüsü ÖSO konusunda ihtiyatlı olunması, komşunun çöken duvarının en fazla komşuya zarar vereceği uyarılarını yapanların sesleri kestirildi, bastırıldı. Geldiğimiz noktada yeniden ilişkiler kurulması yönünde adımlar ise bir şekilde engellendi. Kayseri ve Suriye’deki olayların derin komplo olduğu herkesin gördüğü bir gerçektir. En önemlisi ise Türkiye ile Şam’ın barışmasını, ABD/İsrail’in istemediğine dair resmi beyanlar. Günaydınlar!

Siyonist projenin asırlar öncesine uzanan temelleri vardır. Önemli bir aşaması olarak 21. Yüzyılın başında Türkiye’den üç şey istenmiştir: İsrail’in güvenliğine destek, Orta Doğu haritasının yeniden çizilmesi ve İslam’ın çağdaş yorumu. Nil’den Fırat’a İsrail devletinin genişlemesi, birçok bakımdan üç talebin de ortak noktasını oluşturmaktadır. Haritanın yeniden çizilmesi, hedef bölgede İslam inanç ve itikat esaslarını yozlaştırarak yok etmek, İslamsız Müslüman toplum oluşturma kargaşasıyla halkları birbirine kırdırmak, böylece İsrail kuklası yeni devletler oluşturarak çatışmaları sürekli kılmakla mümkün olabilecektir. Arap Baharı ile İsrail çevresindeki devletler istikrarsızlık bataklığına sürülmüş, birçoğu fiilen bölünmüştür. İki komşumuz Irak’ın ve Suriye’nin parçalanmasında Türkiye’nin katkısı hatta öncü rolü, tarihin kırılma noktasını oluşturmaktadır.

Dinde reform olarak İslam’ın çağdaş yorumu, İslamsız Müslümanlık projesinin kibâr ifadesidir. 15 Temmuz darbe girişimine giden süreç, projenin önemli aşamasıdır. Sömürgecilerin öncü karakolları durumundaki Oryantalistler, hedef ülkelerin dilini, tarihini, kültürünü “bilimsel” açıdan araştırırken aynı zamanda dinini de hedef almışlardır. Görünüşte mühtedi, gerçekte misyoner ajanlar önderliğinde nice akımlar oluşturulmuş, görünüşte gerçek İslam’dan çağdaş Müslümanlığa çeşit çeşit ifsat kolları oluşturulmuştur. Asırlar önce gayr-i Müslim ajanların bu kirli faaliyetleri günümüzde din adamı kisvesi altındakilere havale edilmiştir. Öyle ki birçok İslam ülkesinde olduğu gibi İslam’ın temel kaynakları kitap ve sünneti inkâr eden ilâhiyatçılar, din adamları yetiştirmeye başlamış, diyanet benzeri kurumların en üst kadrolarına yerleşmiş, dev fonlarla desteklenmiştir.

Suriye ve Irak’ın parçalanması sürecinde IŞİD’den teröristana uzanan operasyonlarda ateist/misyoner faaliyetleri yanında gerçek İslâm, çağdaş İslâm yelpazesindeki bozguncuların faaliyetleri bulunmaktadır. Bölgede çeşit çeşit terör örgütleri kurup kollayan, devletleştirme yollarını döşeyen ABD/İsrail’in temel bahanesi de terörle mücadeledir. Câhilleştirilen, yalan bilgilerle sersemletilen Müslümanların kullanıldığı sâpık örgütleşmeler, Siyonist hedeflere ulaşmanın ana sermayesidir. Bu süreçte dinlerarası diyalog projesinin önemli katkısı olmuştur. Hristiyan-Yahudi-gayrimüslimlerle “diyalog”, 15 Temmuz sürecinin de ilkelerindendi. Belirtmek gerekir ki İngiltere’nin Hindistan’a yerleşme aşamasında “İslam engeli”ni kaldırmak üzere “halkın dini” adıyla İslamsız Müslüman toplum oluşturma projeleri akîm kalmıştır. Her devirde olduğu gibi misyoner, oryantalist, ateist, ajan din adamı veya açıkça İslam düşmanlarının yozlaştıma gayretleri devam edecektir.

Arz-ı mev’ud hayaliyle son suikastlerle de görüldüğü gibi İsrail’in bölgeyi istikrarsızlaştırma girişimleri belirli bir başarıya ulaşsa da “zulüm pâyidâr olmaz!” Arap Baharı öncesine kadar İsrail işgalindeki Golan Tepeleri’nin kurtarılması, Suriye için milli hedef durumundaydı. ÖSO ile başlayan isyanlar sonucu Suriye fiilen parçalanmış, Golan Tepeleri unutulmuştur. Tam da bu dönemde hukuken Suriye’ye ait topraklar ilhak edilmiş, İsrail egemenliğinde olduğu ilan edilmiş, ABD de tanımıştır.

Türkiye’nin Suriye ile yeniden diplomatik ilişkiler kurma girişimi, güvenlik, mülteci sorunu, ekonomik ve siyasi ilişkiler gibi birçok boyutuyla son derece önemlidir, fakat kırılan vazoyu tamir gibidir. Bu girişimin ABD/İsrail tarafından engellendiği itirafı da dosdoğrudur. Ancak son derece önemli bir doğru daha var: Türkiye’nin Esed’e cephe açması da ABD/İsrail projesi olup sorumluları hesap vermelidir. “Ama kendi halkını öldürüyor” laflarının, kirli projeye makyaj olduğunu herkes görmektedir.