İktidara geldikten sonra tarihi ikiye ayırdılar: Bizden önce, bizden sonra!
Gereksiz bir yarış içine girdiler. İktidar dönemlerini geçmişle karşılaştırıp “Şu kadar yılda 80 yıllık Cumhuriyetten daha fazlasını yaptık” söylemleri ürettiler. Sonuçta Cumhuriyetin 80 yıllık birikimini 20 yılda satıp, savıp, tükettiler. Geriye kriz kaldı. Şimdi şu soruya yanıt arıyorlar:
Krizi nasıl karizmaya çeviririz?
Gerçek, karizma değil, krizma! Krizmatik süreçte ekonominin düzlüğe çıkma umudu da hep bir yıl sonrasına erteleniyor. 2018’den beri, “Önümüzdeki yıl şahlanacağız” demeçleri birbirini kovalıyor. Her yılın sonunda şahlanma yerine ahlanma yurttaşı karşılıyor.
Türkiye yüzyılı da tutmayınca acaba bu işi Osmanlı’yla kurtarabilir miyiz arayışına girdiler.
Prof. Halil İnalcık’la 2014’te Bilkent’teki evindeki sohbetimizde Osmanlı tarihini altıya ayırmıştı; kuruluş, yükseliş, dünya devleti oluş, duraklayış, gerileyiş, çöküş...
Sormak gerek:
Hangi dönemine talipsiniz?
Zira Saray’ın sevdiği padişahlar çoğunlukla son iki döneme ait!
***
Günde 7 Lira’ya e-Fatura’ya Geçin! 1000 Kontör Hediyeli!
Logo İşbaşı
Osmanlı tartışmaları ayrı bir yazı konusu... Erdoğan’ın Suriye’de Esad rejiminin çöküşünden sonra dillendirdiği “Türkiye Türkiye’den büyüktür” söylemine gelelim...
Erdoğan belki de Türkiye’yi yeni keşfediyor diyeceğiz ama haksızlık olur! Belki de henüz keşfetmedi!
Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecine, devrimlerle birlikte dünyada uyandırdığı saygınlığa, bu saygınlığın on yıllarca devam etmesinin nedenlerine baksaydı, “Türkiye, Türkiye’den büyüktür”ü bugün değil, yıllar önce söylerdi.
Sözümüz Erdoğan’dan dışarı, 20. yüzyıl boyunca hemen hemen bütün bağımsızlık savaşlarında akla Mustafa Kemal ve onun kurduğu Cumhuriyet gelmiştir; Tunus’tan Bangladeş’e kadar...
20. yüzyılın bitiminde Sovyetler’in çökmesi, Soğuk Savaş’ın bitmesi perde gerisindeki yepyeni bir coğrafyayı öne çıkardı. Balkanlar’da, Kafkasya’da, Orta Asya’da yeni devletler tarih sahnesine çıktı. O günlerde şu slogan çınladı:
Adriyatik’ten Çin Seddi’ne...
Sözün çıkış noktasıyla ilgili farklı söylemler var ama dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in, “Bugün Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türkçe konuşarak yolculuk edebilirsiniz” sözünü anımsıyoruz.
Eğer o dönemin iktidar kadroları küresel bakıp ülkesel düşünebilseydi, Türkiye, güçlü, ekonomisi sağlam, uluslararası kurumlar oluşturmuş bir bölge-merkez ülke olabilirdi. FETÖ’nün özellikle Orta Asya hatlarını zehirlediğini, Amer-İslam bir hattın maşası olarak ciddi işlev gördüğünü vurgulayalım.
***
AKP 2002’de iktidara geldiğinde gündeminde yukarıdaki konuların hiçbiri yoktu. Elde sadece hedeflerine ulaşacağı bir merdiven, her konuya dokunabileceği bir eldiven olarak “AB’ye tam üyelik” sloganı vardı. O da 2007’de AB sürecinden alınacaklar bittikten sonra noktalandı. Gelinen noktada AB’ye tam üyeliğe adaylıktan emekli olduk!
Orta Asya’ya ise 2010’dan sonra bakmaya başladılar. 15 Temmuz’dan sonra keşfetmeye niyetlendiler, şimdilerde ortak alfabe gibi yeni mekanizmalar kurma arayışı var.
Bütün bunlardan sonra Şam’da Esad rejimi devrilip Türkiye’nin de rol oynadığı bir yeni yapı oluşmaya başlarken yeni bir keşfe imza attılar:
Türkiye, Türkiye’den büyüktür!
Ülkenin tüm ufuklarını kararttıktan sonra Şam’dan yeni bir şamdan üretip nurlu ufuklara gittiğimizi müjdelemek!
Yanılmayı yürekten diliyoruz; Saray, bu süreçte de parti ideolojisini Türkiye’nin önünde tutacak!
Ama asıl gerçek şu:
Türkiye 1’den büyüktür!