Osman DOST


Yabancı Devletler Bize Nasıl İnanır?

Yabancı Devletler Bize Nasıl İnanır?


 

 

Geçmişte, dürüstlük ve güvenilirlik, Türk milletinin en önemli değerlerinden biriydi. İnsanlar, Türk toplumunu yalana ve sahtekârlığa karşı duyarlı, doğruyu söyleyen bir halk olarak tanırlardı. Ancak zamanla bu güven kayboldu ve toplumsal değerler değişti. Eskiden doğruluğa büyük değer veren bir toplumken, şimdi yalanlar ve sahtekârlıklar her alanda sıradanlaşmış durumda.

 

Özellikle ticaret hayatında dürüstlük kayboldu. Ürün satışı ve pazarlıklar sırasında, işi doğru yapanlar ve doğruyu söyleyenler kaybediyor, bazen de kendilerini yalan söylemek zorunda hissediyorlar. Pazar tezgahlarında görülen ürün ile arka tarafta sunulan arasında farklar oluşuyor. Tüketiciye doğruyu söyleyenler ise sürekli hüsrana uğruyor ve "Beğenmiyorsan alma" gibi savunmalarla karşılaşıyor. Bu durum yalnızca ticaretle sınırlı değil; siyasette de benzer bir çarpıklık gözlemleniyor.

 

Örneğin, yerel yönetim seçimlerinde kazanılamayan belediyelere kayyum atanarak hükümetin kontrolüne geçiriliyor. Oysa halk, sandıkta tercihini yapmışken seçim sonuçları yok sayılıyor. İktidar partisinin yönettiği belediyelerde ise yolsuzluk ve suç unsurları olsa bile, kayyum atanması veya soruşturma açılması yerine, genellikle yöneticiler istifa ettiriliyor. Bu tür uygulamalar fark edilse de, gündemi değiştirecek başka konular öne sürülerek unutulması sağlanıyor.

 

Ayrıca, kamu görevlisi atamalarında “mülakat” yöntemiyle, iktidara yakın kişiler işe alınıyor. Emekli olan kamu görevlilerinin yerine getirilen yeni personel, çoğunlukla bu mülakatlar sayesinde göreve geliyor. Bu durumdan habersiz olan sıradan vatandaşlar, sürecin önemini fark etmese de yabancı gözlemciler ve devletler bu uygulamaları çok daha net bir şekilde analiz ediyor.

 

Adalet alanında da benzer bir ikilik söz konusu. Bazı suçlular korunuyor ve cezalandırılmıyor, bazıları ise yalnızca “suçlu olma ihtimali” ile cezalandırılabiliyor. Ekonomik kriz, yoksulluk ve işsizlik gibi büyük sorunlarla mücadele eden bir ülkede, halkın güvenini kazanmak oldukça zor. Peki, bu durumda yabancı devletler Türkiye'ye nasıl güvenebilir? Bu güven bunalımı, ülkemizin uluslararası alanda saygınlık kazanmasının önündeki en büyük engellerden birini oluşturuyor.

 

Bugün geldiğimiz noktada, bu sorunlar büyük bir sıkıntı yaratıyor. Eskiden sahip olduğumuz güvenilirlik ve dürüstlük gibi değerleri yeniden kazanmamız gerekiyor. Bu süreç, yalnızca yönetim değişiklikleriyle değil, toplumsal bilinçlenme ve bireysel sorumlulukla mümkün olabilir. Ülke olarak, önce kendimize ve birbirimize güvenmeyi öğrenmeli, dış dünyaya güvenilir bir imaj sunmalıyız. Eğer halk bilinçlenir ve sorgulayan bir toplum haline gelebilirse, belki de daha güvenilen ve inanılan bir topluluk olma yolunda ilerleyebiliriz.

 

Dürüstlüğü ve güveni yeniden inşa etmek, sadece siyasetçilerin değil, hepimizin sorumluluğudur. Yabancı devletler ve dış dünyaya güven vermek istiyorsak, önce kendi toplumumuzda adaleti, şeffaflığı ve dürüstlüğü sağlamalıyız. Bu şekilde, saygınlığımızı yeniden kazanabilir ve küresel arenada hak ettiğimiz itibarı geri alabiliriz.